Kara Büyü
Yazar: Can EvrenolÇocukluğumda, Hollywood'un büyük bütçeli fantastik öğeler ve aksiyon dolu filmlerine karşı olan aşkımla başladı sinema yolculuğum. Ancak şimdilerde büyük bütçeli bir Hollywood filmine gitmeden önce kırk dereden su getiriyorum desem yeri. Öyle ki bu sene Terminatör 4 (2009) ve Star Trek (2009) için bile parama kıyıp, sinemaya gitmedim, gidemedim. Şu sıralar Suretler (2009) ve Gamer (2009) gibi filmlere bakıyorum, ayaklarım geri geri gidiyor. Çünkü hep hayal kırıklığı hep hayal kırıklığı... Aptal yerine konulmaktan bıktım. Onu bırakın, düpedüz sıkılıyorum bu filmlerde. 'Hadi bitsin de sonunda ne oluyor, görelim' havasına giriyorum. Sinema biletine verdiğim paraya yanıyorum. (Son birkaç yılda bütün bu çizgi roman uyarlaması ve fantastik aksiyon filmleri içinde ancak Watchmen (2009) ve Iron Man'den (2008) keyif aldım sanırım... Bir de G.I. Joe (2009) tabi!) Bu hayal kırıklıkları zincirinde Michael Bay'den sonra benim için en ''kötü yürekli'' sinemacı, rezil Örümcek Adam filmleriyle Sam Raimi'ydi. Hayranı olduğum Evil Dead filmlerinden dolayı Raimi'ye duyduğum saygı, yerini çoktan umutsuzluğa bırakmıştı. Bu yüzden Drag Me To Hell'e giderken hiç de umutlu değildim.
Beklentilerimin düşük olmasını ve bu filme girerken ki ruh halimi anlatıp aradan çıkardıktan sonra, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; Drag Me To Hell uzun süredir sinemalarda izlediğim en iyi korku filmi! Tabi korku filmi derken ''korku filmi nedir?'', ''korku filmi korkutan film demek değildir'' gibi sanatsal ve felsefi tartışmalara kapı açılıyor. Malesef sinemaseverler içinde ''ben bu filmden hiç korkmadım, nasıl oluyor da bu film korku filmi sayılıyor?'' mantalitesiyle birçok sanat eserini çöpe atanlar çok... Drag Me To Hell de gerçekten derinlerden insanı korkutan bir film değil kesinlikle. Hatta bu film için korku/komedi demek daha doğru olacaktır. Drag Me To Hell, uzun zamandır sinemacıların pek dokunmadığı ''lunapark treni'' gibi korku filmlerinden. Arkadaşlarla beraber izlendiğinde daha keyifli olan, yeri gelince çok iğrenç, yeri gelince çok sulu, yeri gelince çok acımasız ve yeri gelince de çok saçma sapan olmaktan korkmayan bir film. Ama en önemlisi, seyirciyi bu farklı raylardan geçirirken, kendi içinde bir bütünlüğe sahip olan bir film Drag Me To Hell.
Oldukça abartılı ve yer yer çizgi film-vari bir hava yakalamasına rağmen film, duruşundan hiç taviz vermiyor. Bazı çok ucuz CGI efektler ve karikatür derecesinde 2 boyutlu karakterler, filmin kendini nasıl ele aldığıyla doğru orantılı bir şekilde, pozitif bir unsura dönüşüyor. Yani başka bir filmde çok ucuz kaçacak bir efekt veya bir mimik, bu filmde yerine cuk oturuyor. Yeşil ekran, kuklalar, CGI ve türlü farklı efektlerle film, adeta seyirciyle oyun oynuyor. Yeri geliyor zıplatıyor, yeri geliyor kendiyle dalga geçiyor, yeri geliyor seyircinin arasında bağ kurduğu karakterle acımasızca saldırarak, seyirciye de saldırmış oluyor. Filmin en önemli unsuru ise olayların gidişatının tahmin edilemezliği. Bu ''saçmalık''lar silsilesi içinde seyirci adeta kendini filmin ellerine bırakıyor ve film ona ne atsa kabul edecek kıvama geliyor. (En azından benim filmle olan birebir ilişkim böyleydi)
Hikaye son derece başına buyruk. Ciddiyetten uzak ama dediğim gibi, kendi içinde bir bütünlüğe sahip. Filmin konusu, pek önemli olmamakla beraber şöyle; Christine genç, güzel ve acemi bir bankacıdır. Yeterince atılgan olmadığı için patronu tarafından küçük görülen Christine, daha dişli bir iş kadını olmak uğruna bir gün bankaya gelen yaşlı bir çingeneye borç vermeyi reddeder. Bunun üzerine küplere binen çingene, Christine'e korkunç bir kara büyü yapar ve 3 gün içinde onun cehenneme sürüleceğini haykırır!..
Sam Raimi'nin Evil Dead filmlerinden sonra çektiği ilk korku filmi olan Drag Me To Hell, 30 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilmiş ve ilk 3 ayında 74 milyon dolar hasılat yapmış. Aslında bakınca, sınıfına göre pek de büyük bütçeli bir film değil.
Galası Cannes'da gerçekleştirilen filmin baş rolünde sade güzelliği ve gayet iyi oyunculuğuyla Alison Lohman'ı görüyoruz. Genç aktris oldukça iyi bir performansla filmi sürüklüyor. Özellikle Christine'in yağmur altında, elinde kürek, mezarlıktaki sahneleri bir harika! Filmin gücünün önemli bir kısmı da oyunculuklardan geliyor. Christine'in erkek arkadaşı Clay rolünde ise "-Hello I'm a Mac, -and I'm a PC" reklamlarından tanıdığımız "Mac"i oynayan Justin Long var. Long da, Lohman gibi son derece inandırıcı, sade ve başarılı bir performans çiziyor. Filmin görüntü yönetmeni yine Sam Raimi ile birlikte Evil Dead 2'de (1987) çalışmış olan Peter Deming.
Normalde korku/komedi filmlerini çok zor sevebilen bir izleyici olarak, bu tadı yakalayabilen ender filmlerden biri olduğunu düşündüğüm Drag Me To Hell'i çok ama çok sevdim. 80′lerden beri pek göremediğimiz tarz bir korku filmi konseptini geri getiren Drag Me To Hell, kesinlikle 2009′un en iyilerinden.