Hesabım
    Cennet Batıda
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Cennet Batıda

    Cennet Batıda

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Elias cennetin batıda olduğuna inanan ortadoğulu bir genç. Tam olarak nereli olduğunu öğrenemiyoruz. O’nu Türk sananlar oluyor; belli ki buralardan veya biraz daha doğudan. Kendi ülkesinde hayatının bir değeri olduğuna inanmıyor olmalı ki, ölümü göze alarak tehlikeli bir gemi yolculuğuna çıkıyor. Batı hayali bir baskınla suya düşer gibi olunca, suya atlayan kendisi oluyor ve batılı turistlerin doldurduğu bir tatil kampının kumsalında buluyor kendini: Kaçmış, ölümden dönmüş; nereye gideceğini bilen ama nasıl gideceğini bilmeyen bir göçmen olarak.

    Kumsalda gencimizi karşılayan bütünüyle çıplak aileler olur. Sayısız çıplaklar kampından birine gelmiştir. Burası aslında Elias için arzu duyduğu Avrupa’nın açık seçik bir özeti gibidir. Cinsel özgürlüğün bir uzantısı olan ’çıplaklık hakkı’ özgürce yaşanmaktadır burada. Batı’nın sunduğu özgürlüklerden biridir. Fakat bu özgürlükten yararlanabilmek için, bir kamp tatili satın almanız gerekmektedir. Bu özgürlüğe soyunmanın yüklü bir bedeli vardır yani.

    Neyse, Elias için kaçışın ilk adımı keyifli olur. Tatil kampında polis tarafından aranıyor olsa da, göçmen bir çalışan olarak gizlenmesi zor olmaz. ’Kaşlı gözlü’ bir yabancı olarak, yabancı istismarının başka bir yönüyle tanışır burada. Özellikle tatil yörelerinde tüm yabancıları seks işçisi olarak gören batılı ’gözle’... Bunun acısını da çeker, durumu kullanmayı da bilir. Herşeye rağmen batılı yaşam tarzının esrik ve gevşek yönleriyle tanışmıştır henüz...

    Bu eğlence kültüründe bir yeri olduğuna inanır ve Paris’e doğru yolculuğa başlar. Her adım bir öncekinden daha zorlu olacak ve usta sinemacı Costa-Gavras’ın çizdiği yolculuğun rengi batıya doğru iyice kararacaktır. Hatta filmin esas meselesi gibi gözüken göçmen sorunu, Elias’ın geçici olarak girdiği fabrikada yaşadıklarını da kapsayacak ve ’Cennet Batıda’, günümüz dünyasında ezilenlerin acı şarkısına dönüşecektir.

    Costa-Gavras’ın, bu son derece ilginç ve düşündürücü filmi, 76 yaşındayken çektiğine inanmak güç doğrusu. Bir kere bir sinemacının 76 yaşında yorucu bir sete adım atması bile tek başına alkışlanacak bir durum, bir de ’Cennet Batıda’ gibi orijinal ve izleyene yenilik hissi veren (Fatih Akın etkisini de anmak gerek) bir filme imza atınca, ayrıca bir tebrik etmek gerekiyor galiba. Eh bazı ödüller böyle durumlar için var.

    Batılı sinemacılar için göçmen sorunu 21. yüzyılın önemli meseleleri arasında. Genç kuşaktan sinemacılar arasında da göçmenlik olgusunu ciddiye alanlar var; fakat özellikle eski kuşak sinemacılar batıda yaşanan değişimi daha iyi gözlemledikleri için, bu işi daha fazla önemsiyor. Yönetmenin olgun bakışı da filmi karanlık ve umutsuz benzerlerinden ayırmayı başarıyor.

    Özellikle filmin tatilcileri konu edinen ilk bölümleri, sessiz dönem komedileri ile seks komedileri arasında bilinçli bir yol arıyor kendine. Kahramanımızın başına, bir otelde yaşayan ve konuşulan dillerin hiçbirini anlamayan en alt rütbede bir otel çalışanın başına gelebilecek her şey gelmesine rağmen, bazı sahnelerde acı acı gülüyoruz. Gavras ’Ege’ye tatile giden batılı’ konseptinin tüm klişelerini sergiliyor çünkü. Fakat Elias düşe kalka, bata çıka Paris’e yaklaştıkça; film de renk değiştirmeye başlıyor.

    Bir kere mevsim değişiyor. Tekinsiz Avrupa yolları buz kesmeye başlıyor. Elias Paris’te yapacağı bir iş görüşmesini düşünerek içini ıstmaya çalışsa da, bu öyle kolay olmuyor. ’Kara’ ikliminin sömürücü yapısını da daha iyi keşfediyor. Cehennem nasıl doğuda bir bombanın ismiyse, Cennet de batıda pahalı bir otelin ismi sadece. Şüphesiz bir göçmenin ’cennette’ tutunması, yükselmesi imkansız şeyler değil. Ama karanlık içindeki küçük parlamalar resmin tamamını aydınlatmayı başaramıyor. Güneş kayboluyor önce, hava kapatıyor ve düşman bir kar geliyor. Kahkahaların yerini siyah göçmenin bekar odasındaki sahici şarkıları alıyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top