Hesabım
    Musallat
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Musallat

    Musallat Olmuş mu?

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    "Metin Demirhan'a..."

    Biz galiba toplum olarak cinlerden çok korkup cinci hocalarla da ölesiye eğlenerek zihniyet yapımıza dair müthiş bir ipucu veriyoruz. Korku ile cesaretle karışık bir alay daima iç içe. O nedenle korku komedi denen çakma/çorba sinema türünün bize çok yakıştığını söyleyebiliriz. Bu aralar birileri çıkıp sayısı bir düzineyi bulan son dönem korku filmlerimizle alay eden bir parodi yapmazsa bu konuda harekete geçeceğimi de ekleyeyim. Nasıl derler, ortam müsait!

    Musallat'ın korku komedi olduğunu mu düşünmeye başladınız? Kesinlikle inanmayın. Küçük ekranı keyifli kılan adamlardan biri olmasına rağmen Alper Mestçi'nin korku konusuna ciddiyetle yaklaştığı belli. Hatta bu tavrını koruma konusunda o kadar ciddi ki, filmin bazı sahnelerinde müthiş espriler yattığını, "bu gol de kaçar mı" diye izlediğimi söylemeye bile çekiniyorum.

    Yeniden ciddiyete döndüğümüzde, Musallat'ın beni şaşırtan bir film olduğunu en baştan belirteyim. Kimi amatörlüklerine ve tutarsızlıklarına rağmen senaryosu üzerinde çalışılmış, kafa yorulmuş bir korku filmi olduğunu düşünüyorum; ki bu durum da bizim "korku dünyamızda" hayli nadir.

    Musallat her ne kadar uzun bir hikayeyi içine biraz gizem katarak iki ayrı düzlemde ele alsa da; kabaca üç ayrı bölümden oluşuyor. Makinist'i çağrıştıran ilk bölümde Almanya'da çocukluk arkadaşının desteğiyle ayakta kalmaya çalışan Suat'la tanışıyoruz. Arkadaşının bir süre sonra can sıkan motivasyonlarına rağmen Suat gündüz kâbuslarından bunalıp köyüne dönmeye karar veriyor.

    Sonraki bölümde iki arkadaş köye gitmeden önce İstanbul'da bir mola verip gündüz kâbuslarının çaresini bir cinci hoca'da arıyorlar. Son bölüm ise Suat'ın köyde evlenme ve çocuk sahibi olma hikayesini gösteriyor bize. Bu noktada bölümlerin zamansal kurgusunu tartışmak filmin ilgi çekici sırrını da açıklamak olacağından bölümleri tek tek ele almakta yarar var.

    Almanya bölümü öncelikle etkileyici görüntü çalışmasıyla dikkat çekiyor. Aynı özenin İstanbul ve köy bölümlerinde tekrarlanmaması ise şaşırtıcı bir durum. Belki Suat'ın psikolojisine uygun olarak daha kasvetli bir dış dünya çizilmesi etkili olabilirmiş gurbette. Burada sık sık aynı diyalogları tekrar eden iki arkadaşın, git-gitme rutinine rağmen merak uyandıran bir gizem yarattığını söyleyebiliriz.

    Suat'ın Almanya'ya uyum sağlayamaması, iç dünyası ile sokaklarında hayalet gibi dolaştığı dünya arasındaki tezat başarılı bir şekilde ortaya konmuş. Sadece Alper Mestçi'nin "ziyaretlerde" daha esaslı korku sahneleri ortaya koyması gerekirdi. Henüz tanımadığımız bir kızın sık sık gelinlikle belirmesinden daha yaratıcı bir takım yollar. Belki cin efsanelerine başvurmak yerinde olabilirdi.

    Fakat her şeye rağmen ilk bölümün amacı iki arkadaşın yapacakları yolculuğa dair bir merak uyandırmaksa, bunda başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Kurtuluş Şakirağaoğlu'nun hoca performansı ile öne çıkan sonraki bölüm ise kimi anlarda geç saatlerde oynayan mistik dizileri çağrıştırsa da, genel olarak inandırıcı olmayı başarıyor. Şeytan serisine şapka (takke) çıkartan bu bölümün korku sinemamızda ilginç bir yere sahip olacağına şüphe yok.

    Musallat'ın iyi bir ticari başarı kazanmasına paralel olarak yeni cin çıkarma filmlerinin bile çekileceğini düşünüyorum; bizim cin kovma seanslarımız eminim başkalarına da ilham verecektir. Özellikle de bir köşede ürkütücü bir şekilde soyunduktan sonra geçmişi görmek üzere grubun ortasına geçen çocuğu gösteren sahneye bayıldığımı itiraf etmem gerek. Bu bölümde kimi oyunculuklar sırıtsa da, film inandırıcılığını yitirmiyor. Ne gözlerinin altı kömür boyalı çocuklar, ne de surrealist mağaralar var. Neyse ki internet bağlantısı da yok...

    Köy düğünüyle başlayan, garip bir gerdek muhabbetiyle devam eden ve iyi çekilmiş bir doğumla hidayete ermeye başlayan bölümün ise filmin en güçlü yanı olduğunu söyleyebiliriz. Burada her ne kadar geç de olsa, korkunç gelinle ve köy hayatıyla tanışma fırsatı buluyoruz. Belki biraz uzatılmış sahnelerden oluşuyor ama sürpriz son esprisi (espri mi dedim?) iyi düşünülmüş. Peki ya tutarsızlıklar? Almanya bölümündeki etkili görüntü çalışması bizim topraklardan neden esirgenmiş sorusuna cevap bulamıyoruz. Final işliyor işlemesine ama geriye dönüp bazı sahneleri yeniden düşündüğümüzde telefonda kilitlenen olayları yorumlamak da güç oluyor.

    Ne diyelim, işin içine başka dünyalar, başka cinlikler girince belki de çok fazla mantıklı açıklamalar aramamak gerekiyor. Korku türünün yerlileştime çabasına bakmak lazım. Fazla televizyon kokan gelişme bölümüne rağmen fazlasıyla sinemasal bir finali var filmin. Popüler olmayan oyuncuların gayreti ise amatörlükleri ve senaryonun tekrarlarını bağışlatıyor.

    Yerli sinemacıların fantastik ve korkunç denemelerine burun kıvıranların Musallat'a sahip çıkacaklarını sanmıyorum. Alper Mestçi'nin en azından ses ve kurgu marifetine dayanmayan birkaç korku sahnesi ortaya koyması onların aklını çelebilirdi belki. En etkili olanının Aphex Twin'in Come to Daddy klibindeki fırtınalı çığlığı çağrıştırması da var. Fakat işin korku tarafında durum böyle olsa da, gizem kısmı çok iyi ayarlanmış. Mekanlar ve sanat yönetiminin de yardımı ile huzursuz edici bir atmosfer yaratılmış. Gen gibi, Musallat'ın da karnesindeki en yüksek not, "Atmosfer".

    Bu topraklarda çekilmiş en "korku dolu" filmin Ahmet Uluçay'ın cin kovma ile deliliği buluşturduğu Exorcise isimli kısa filmi olduğuna dair inancım değişmedi. Fakat Musallat'ı türünün ilginç örnekleri arasına koymakta kesinlikle sakınca görmüyorum. Belki bana Uluçay'ın minik kâbusunu çağrıştırdığı; belki de korkuları "başka" yerlerde, aslında tam da bizim korkularımızda aradığı ve kısmen bulduğu için önemsemiş olabilirim.

    Korku sahnelerinin zayıflığı nedeni ile filmi fantastik kategorisine de kaydırabiliriz, sorun yok. Alper Mestçi'nin taze ama hassas bir konu üzerine inandırıcı bir film yapmaya çalıştığını hissediyorum. Yine de ikinci filminin bir korku/fantastik değil, sıkı bir komedi filmi olmasını da öneri olarak ekleyebilirim. Ciddiyetle çekilmiş komedi filmlerine ihtiyacımız var.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top