Gelinlerin Savaşı
Yazar: Melis ZararsızSevgililer gününden bir gün önce vizyona girmiş olan Gelinlerin Savaşı, Kate Hudson ve Anne Hattaway gibi iki ünlü oyuncuyu başrole koymuş. Gary Winick tarafından yönetilen film, tam bir romantik komedi.
Fakat film ne çok romantik, ne de çok komik. Birlikte büyümüş ve çocukluklarından beri evlilikleriyle ilgili bir hayali büyütmüş olan iki en yakın kız arkadaş, evlilik zamanı gelip çatınca ve işler karışınca birden düşman olurlar. Birbirlerinin düğünlerini altüst etmek için ellerinden geleni ardına koymazlar ve bu noktada kadınların ne kadar "şeytan fikirli" olduklarını ve düşmanlıklarının ne kadar acımasız olduğunu gözler önüne serer film.
Kadın arkadaşlıklarının pek de sağlam olmadığı gerçeğini düşündürür film bu noktada. Örneğin Anne Hattaway'in canlandırdığı karakterin aslında en yakın kız arkadaşına yıllardır "katlanmakta" olduğu, çifte düğün yapmak istememesiyle, "bir kez de bir şey bana ait olsun, ondan bağımsız olsun, yeter artık" demesiyle ortaya çıkar. Kate Hudson'un canlandırdığı karakterin ise 1 numara olmak adına arkadaşını ezip geçmesiyle, kadın arkadaşlıkları konusu iyice çuvala sokulup duvara vurulur.
Gelinlik ve kız arkadaşlık burada aklımıza Sex and the City'i getiriyor. Gözlerimiz iki filmde de kadınlar dünyasına sokuluyor, makyajlar, binbir gelinlik çeşidi, topuklu ayakkabılar, saçlar, başlar. Ama Sex and the City'de tam tersi bir kadın dayanışması vardı, bir de sanırım daha çok inandırıcılık. Evet Sex and the City filmiyle bu filmi kıyaslarsak, gerçekten de bir inandırıcılık noksan galiba Gelinlerin Savaşı'nda. Kadınlar arası arkadaşlıkların şeytanlığıyla ilgili Sex and the City'den daha gerçekçi olduğunu söyleyebiliriz belki ama o kadar.
Bunun dışında, gelişen olaylar, hep aslında aksi yönünde de gerçekleşebilecekken, zorlama şekilde ilerletilmiş havası veriyor. Çifte düğün yapmaya karar verseler bunların hiçbiri olmayacaktı, bu kadar önemli miydi, gibi mesela. Romantik komedi de olsa, daha ayağı yere basan senaryolar bekliyor seyirci kanımca. Dolayısıyla burada defalarca adını geçirdiğim Sex and the City, gerçekten de hem romantizm, hem komedi, hem de ayağı yere basma anlamında başarılıymış, bir daha ortaya çıkıyor.
Aslında film, bir yandan da son zamanlarda ne çok gelin filmi izlediğimizi hatırlatıyor: Mamma Mia, Benimle Evlenir misin (27 Dresses), Manhattan'da Sihir (Enchanted), Kız Kardeşim Evleniyor (Margot at the Wedding) Yani gelinli film yapmak aslında iyi bir formül gibi duruyor, en azından kadınları çekeceği kesin çünkü. Hele ki 14 Şubat öncesi vizyona girmesiyle, gene gişe garanticisi bir tutumu var filmin.
Bu arada, Anne Hattaway, 2008 yılında gene bir evlilik/gelinlik filminde başrol oynadı, Oscar'lı yönetmen Jonathan Demme`nin son filmi Rachel Evleniyor / Rachel Getting Married, Ağustos ayında Venedik Film Festivali`nde Altın Aslan için yarıştı... Anlaşılan Anne Hattaway, bu gelinlik giyme işine pek merak salmış, ayrıca da hazır doğru dürüst bir film yapmışken, bir de bu filmin sabun köpüğü versiyonunda oynasam ne kaybederim ki demiş. İyi mi etmiş, gidip görülebilir, renkli, hafif bir film.