Yüreğin Çürümesi Üzerine
Yazar: Ali Ercivanİsveç sinemasının son dönemde adını en çok duyurmuş yönetmeni herhalde Lukas Moodysson. İlk filmleri Fucking Amal (Show Me Love) ve Tillsammans (Together) ile özel bir hayran kitlesi oluşturan Moodysson, Daima Lilya (Lilja 4-Ever) ile nispeten daha geniş kitlelere de adını duyurdu. Fakat hiç kimse onun naif sinemasının bir sonraki adımına kendini hazırlamamıştı herhalde...
Yüreğimde Bir Delik (A Hole In My Heart), bir apartman dairesinde amatör porno filmi çekmek üzere biraraya gelen üç insanın öyküsünü anlatıyor. Evin sahibi olan adamın yan odadaki oğlu ise filmin dramatik yapısındaki çelişki unsurunu taşıyan, masum karakter. Lukas Moodysson'dan beklenmeyen şey ise, bu yapıdan ziyade filmin içerdiği hazmı zor görsel imgeler.
If İstanbul dışında ülkemizde gösterim şansı bulabilir mi bilemiyorum (Bir Film Türkiye'deki dağıtım haklarını almış durumda) ama biz yine de karşılaşacak olanlara uyarımızı yapalım. Yüreğimde Bir Delik, bir vajina ameliyatından karakterlerin birbirinin ağzının içine kusmasına ve pornografi düzeyinde cinsel içeriğe kadar oldukça zorlayıcı sahneler içeriyor.
Fakat bütün bunların ardında, karşımızdaki yine bir Lukas Moodysson filmi. Çünkü temelinde yine çok insani dertleri var. Özellikle karakterlerin düşlerine dair hayal sahneleriyle belirgin bir hüzün duygusu filme hakim oluyor. Filmin kurgusunun da işaret ettiği gibi bir kısır döngü içinde hayatlarını tüketen bu insanlar için alçalmaktan başka yol kalmamış adeta. Ve Geko karakterinin leit-motifi olarak kullanılan Çingeneler Zamanı filminin müziklerinden Ederlezi?nin tercihinde bile filmin kimlikle ilgili derdinin işaretleri mevcut. Cinselliklerini, özlemlerini, onurlarını, her şeylerini kaybederek birer hayalete dönen insanlar bunlar artık. Ne zaman ne mekan kavramı kalmıyor geriye onları tanımlayacak. Moodysson'u biraz tanıyorsak, bunun toplumsal bir karşılığı olduğunu da söyleyebiliriz.
Kamera ve kurgu kullanımındaki dogma etkisinin de artık en uç noktaya vardığı bu son filminde Moodysson, kolay yenilir yutulur olmayan bir insanlık durumu tasvir ediyor. Sert, sarsıcı ve seyri zor bir film şüphesiz bu ve yaşamlarımızla doğrudan bir bağını kurmamız zor olduğu için gerekliliği de tartışılır. Ama yönetmenin önceki filmlerinde bulduğumuz naiflik burada da saklı ve onu yakalayabildiğiniz takdirde etkilenmemeniz gerçekten zor. İşte o zaman da insanoğlunun kaybettiklerine dair bir ağıt çıkıyor karşınıza. Ve her gün, her yerde birşeyler muhakkak kaybediliyor...