Bir çok kişi gibi 2.filmden sonra bu filmi merakla bekleyen, Nolan'ın son kozumu oynayacağım sözüyle heyecanı daha da artan biri olarak, filmi izleyeli çok olmasına rağmen hakkında birşeyler yazmak bugüne nasip oldu. Film bende öylesine buruk bir tat bıraktı ki bir türlü elim klavyeye gitmedi. Yanlış anlaşılmasın filmin kötü olduğunu düşündüğüm değil, beklediğimden çok farklı bir yol izlediğinden olsa gerek bu burukluk.
Herşeyden önce The Dark Knight'ta Batman'in yararlandığı teknolojiyi, dövüş ve uçuş yeteneğini, karakteri ile birleştirdiği akıl gücünü bizlere bolca izleten Nolan'ın bu filmin isminde "Yükseliyor" ibaresini kullanacağını duyduğumda kimbilir bizleri nasıl şaşırtacak diye sabırsızlanmıştım. Fakat bence filmin bu isimle ile hiç ilgisi yok. Kara Şovalyenin Yükselmesini geçtim, maalesef kendisi bile çok az kullanılmış. Elindeki mekanizma sayesinde rakibinin silahını büken, duvara saplanmış mermi izinden parmak izini bulan, havada giden uçağa kanca yardımı ile atlayan, barda önüne geleni yıkıp mafya babasını sorgulayan, rehineleri kurtarma adına polisleri bile alaşağı eden Batman'den sonra; 8 yıl verdiği arada kendine iyi bakmadığından mıdır nedir vücudu nerdeyse çökmüş, koltuk değneği ile yürüyen, teknoloji adına nerdeyse hiç birşey sunmayan Batman'i izlemek bende hayalkırıklığı yarattı. Çizgi romanla kıyaslarsak film ona uygun. Orada da Batman Bane ile karşılaştığında artık yorgun ve bitikti, Bane belini kırmıştı falan ama filmin adı Kara Şovalye Yükseliyor olunca insan ister istemez ismin adına yakışır bir kahraman bekliyor. Hele sonraki o çukur hapishanesinde Bruce Wayne'nin çektiklerini gördükçe bu filmin adının "Kara Şovalyenin eziyeti, çöküşü" gibi bir cümle olması gerektiğini düşünüyorum.
Filmin senaryosu aslında oldukça ilginç. Joker'in (Heather Ledger'i saygıyla anıyorum) hastane odasında Harvey Dent'e söylediği "biraz ateş ve bir kaç bidon benzinle şu kente yaptıma bak" dediği Gotham şehrinin nükleer bomba tehdidiyle esir alınması, polislerin metro çukuruna hapsedilmesi, şehrin giriş çıkışının kontrol edilmesi, kendine özel yasalar çıkarılması ne kadar fantastik ise; geçen aylara rağmen koskoca devletin duruma el koyamama acizliği, yüzlerce polisin o çukurda nasıl yaşadığı, hadi yaşadılar nasıl olupta saç sakal karışmış perişan durumda olmadıkları, kurtulur kurtulmaz Rambo misali nasıl dövüştükleri, hayata küstüğü için vücudu bitik durumda olan, üstüne üstlük omurgası kırılan Bruce Wayne'nin o hapishanede sağılığına o şekilde kavuşturulması gibi yüzeysel kurgular, Nolan'ın bu seride bizi aşina ettiği "gerçeklik" olgusuna ters düşüyor.
Filmin oyuncularına ve rollerine gelirsek her telden çalmak mümkün. Filmde Bane ve Kedi Kadın rollerinin olacağını ilk duyduğumda, bu rollerin ve bu oyuncuların Nolan tarzına uymayacağını belirtmiş ve endişelenmiştim. Filmi izlediğimde yanıldığımı anladım. 97 yapımı filmdeki Bane'i gördükten sonra Tom Hardy'nin yorumladığı o Bane ilaç tabiri caizse ilaç gibi geldi. Heather Ledger'in o uçuk kaçık, kural sınır tanımaz Joker'ini nasıl seviysem, Tom Hardy'nin Bane'ine de o kadar saygı duydum. Diğer ana karakterlerden olan Anne Hathaway-Selina Kyle eşleşmesinde, böyle masum ve naif yüzlü bir kadından Kedi Kadın karakteri nasıl çıkacak diye korkuyorumdum ki, endişelerim boşa çıktı. Çünkü bu Kedi Kadın'ın benim bildiğim, hayran olduğum M.Pfeiffer'in o seksi, dengesiz Kedi Kadını ile uzaktan yakından alakası yok. Yanlış tercih ve yanlış yorumla boşu boşuna heba edilmiş bir karakter olmuş. J.G.Lewitt'in canlandırdığı John Blake karakteri de bana göre çok ön planda tutulmuş. Bu karakteri bu kadar izlemek yerine, ilk iki filmde olduğu gibi Alfred'in esprilerini, Fox'un teknoloji bilgisini, Gordon'un mesleki ahlakını, yani Freeman-Cane-Oldman gibi ustaları daha çok görmeyi ister ve beklerdim.
Sonuç olarak, bu yazı kasıp kavuracak, aylarca listelerin üst sıralarından inmeyecek, seyirci, para, ödül anlamında rekorlar kıracak bir filmi hayal eden biri olarak; maalesef bu film için biraz hayalkırıklığı, biraz burukluk yaşıyorum. Eleştirimde bu yüzden bu kadar uzun. Film asla kötü değil, ama tüm beklentilerimi karşıladı, " işte budur " da diyemem. Bu hayalkırıklığının sebebinin de özellikle Kara Şovalye ile benim nazarımda zirve yapmış olan ve buna beni alıştıran yönetmenin kendisi olduğunun altını çiziyorum. Yinede, bir çizgi roman kahramanını böylesine boyutlara taşıyan, inanılmaz görsel efektleri gerçeklik hissi ile birleştiren, süper kahraman filmi çekmenin sadece çerezlik lay loy lom filmler olmadığını, ciddi bir iş olduğunu tüm dünyaya ispatlayan, artısı eksisi ile bizlere üç filmlik müthiş bir seri sunan Nolan kardeşlere saygılar sunuyorum...