Yabani Otlar
Yazar: Serdar Kökçeoğlu29. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin ’Yıllara Meydan Okuyanlar’ bölümünde gösterilen Yabani Otlar’ın kamera arkasında, her dönemde ’avangard’ olmayı becermiş, sinemayı sadece bir sanat olarak değil, denemelere açık (uçlu) bir sanat olarak gören Alain Resnais var. 87 yaşında olmasına rağmen yaşını (filmde) göstermeyen bir Alain Resnais. Belki biraz daha yavaş (monotonluk anlamında değil), kişisel ve nostaljik öğeler barındıran bir film izleyeceğini düşünüyor insan Yabani Otlar’ın karşısına geçtiğinde. Fakat ihtiyar Resnais, cesur, şakacı ve inatla denemeye devam ediyor.
Bir başkasına karşı saplantılı bir bakış geliştiren, duyguları nedeniyle hayatının yoldan çıkmasına engel olamayan, yavaş yavaş dağılan karakterleri anlatan filmlere karşı özel bir ilgim vardır. Filme ağırlığını koyan duygunun sadece aşk olması gerekmez; nefret veya kıskançlık da olabilir. Ki söz konusu saplantı olduğunda, kişinin beslediği duygular renkten renge bürünüyor.
Yabani Otlar’da garip bir tutkunun öznesi olan iki kişi var. Genç karısıyla beraber yaşayan, geçmişi karanlık Georges ve yaşına rağmen kızıl saçlarıyla hayata meydan okuyan Marguerite. Bir hırsız kadının cüzdanını çalıp adamın arabasının kıyısına bırakınca, ikisi arasında rastlantısal bir bağ gelişiyor. Georges cüzdanı bulduktan sonra içindeki kartları inceliyor ve kendisi gibi amatör uçaklarla uçmaya meraklı olan Marguerite’yi keşfediyor.
Sonrası rutin başlıyor önce. Adam cüzdanı polise, polis kadına ulaştırıyor. Kadın teşekkür etmek için adamı arayınca; adam yüzünden, uçuşlarından etkilendiği bu kadından bir teşekkürden fazlasını istiyor. Tanışmalarının bir rastlantı olmadığına inanıyor gibi. Kadın yüz yüze görüşme teklifini reddedince, aşk gelişiyor ve adam teklifsizce kadının hayatına giriyor. Bu tutku, sadece polisi değil, kadın ve erkeğin yakınlarını da ilgilendirmeye başlıyor. Sonra uçaklar giriyor işin içine ve uçuşlar birleştirici bir role sahip oluyor.
İhtiyar Resnais filminin böyle sıradan bir kurmaca gibi anlatılmasına bozulurdu herhalde. Çünkü hikaye basit gözükse de, karakterler basit değil ve onların önceden kestirilemeyen ruh çalkalanmaları filmin hikayesini ve türünü karmaşık hale getiriyor. Başta gerilim, sonra komedi ve kara komedi, biraz serüven ve Resnais gerçeküstücü bir darbeyle koyuyor son noktayı. Bazı filmleri iki kez izlemek lazım, final değiştiriyor çünkü izlenen filmi. Resnais’nin olgun bir tutku hikayesi gibi başlayan filminin altında gerçeküstücü bir şaka gizli ve tadına ancak ikinci izleyişte varabilirsiniz.
Resnais insan eylemlerinin ardındaki (genellikle ciddi kurmacalarda unutulan) bilinmezliği yüzümüze vuruyor. Film kahramanları tek boyutlu olduğunda, hepimiz onların ne yapacaklarını biliriz. Halbuki Yabani Otlar’da kaçan kovalanıyor ve kaçan ve kovalayan sık sık yer değiştiriyor. Bir noktada aslında herkesin yerinde durduğunu hissediyorsunuz. Herkes ve her şey kafaların içinde yer değiştiriyor aslında. Güçlü duygular insanların bilinmezlerle dolu derinliklerini ortaya çıkarıyor.