Hesabım
    Beyaz Bant
    Ortalama puan
    3,4
    95 Puanlama
    Beyaz Bant hakkında görüşlerin ?

    20 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    7 Eleştiri
    3
    3 Eleştiri
    2
    9 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    1 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    9 Mart 2011 tarihinde eklendi
    uzun süredir merak ettiğim ve beni hayalkırıklığına uğratmayan bir haneke filmi.yönetmenin sıkı takipçisi değilim,şimdiye kadar dört filmini izlemiştim fakat sinemasal karakteri açısından dikkatimi çekmiş olsa da beni ciddi anlamda sanatına bağlayamamıştı.kısacası das weisse bandı yönetmeninden ziyade konusu ve görüntü yönetmenliği nedeniyle merak etmiş olduğumu söyleyebilirim.filme geçersek;tahminimce finalde,yani filmin son saniyesinde izleyicilerin çoğunun zihninde klasik "bitti mi?","nasıl yani?","eee?" tarzı sorular oluşmuştur.yönetmen sanki çok hevesli bir biçimde filmi çekmeye başlamış,fakat bir yerlerinde sıkılmış,usanmış ve hemen ufak bir toparlama yapıp pat diye bitirivermiş gibi bir his.ne var ki aslında durum böyle değil,yani benim bakış açımdan en azından böyle değil.bu anlatılanlar bir kesittir,gerçek olaylardan alınmış gibi gözüken kurmaca bir anlatım vardır film boyunca.ve buna rağmen filmin tüm unsurları,yönetmeni,oyuncuları,mekanları,olayları vs. son derece inandırıcı,samimidir.kısacası filmin klasik anlamda önce karakterleri tanıtayım,sonra çarpıcı ve filmin akışını değiştiren bir olay gerçekleşsin,son on dakikada da güzel ve tatmin edici bir finalle son noktayı koyayım gibi bir derdi yoktur.öncelikle filmin bu gerçekçi havasının beni etkilediğini söylemem gerek.tabii bu havanın oluşmasında çok çok büyük pay sahibi olan siyah-beyazın çarpıcılığını da atlamamak lazım.tam da bu film için yapılmış mükemmel bir tercih.genci yaşlısı tüm oyuncular sanki o köyde o yıllarda yaşamış insanlar.kendi adıma yönetmenin anlatmak istediğini,vurgulamaya çalıştığı şeyi anladığımı düşünüyorum,ve sonuçta bu filmini de takdir ediyorum.sanatsal,farklı ve güzel bir film.ayrıca izleyiciye bazı konularda açık kapı bırakarak görece bir gizem havası da oluşturduğu bir gerçek.
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.094 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    4 Nisan 2021 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da yazan usta sinemacı Michael Haneke'nin yönetmen koltuğunda oturduğu “Das weiße Band - Eine deutsche Kindergeschichte / The White Ribbon”, Lars von Trier, Pedro Almodóvar, Gaspar Noé, Quentin Tarantino, Ken Loach, Ang Lee ve Chan-wook Park gibi önemli rakiplere rağmen aralarından sıyrılarak başta "Palme d'Or / Altın Palmiye" olmak üzere 2009 yılının Cannes Film Festivalinde toplam dört ödüle birden el koyan "siyah - beyaz" olarak çekilmiş bir drama olarak çıkıyor karşımıza...

    Gelin isterseniz lafı daha fazla uzatmadan; bir yandan Haneke'nin ciddi mesajlar da vermek suretiyle, kimsecikler de gördüğü ve bildiği halde derin bir sessizliğe gömülerek ağzını açmadığı için gizli kalmış olan "çocuk tacizinden enseste, zinadan emek sömürüsüne" ve bütün bunların "dini bütün" bir kurgusal Alman köyünde tam da Birinci Dünya Savaşı arifesindeki bir atmosferde anlattıklarına odaklanırken diğer yandan da ana karakterleri tanımış olalım...

    Ama her ne kadar bu sadece çaktırmadan yapılan bir ima olsa da filmi henüz izlememiş olanları, Hitler faşizmine kadar uzanacak olan bu "toplumsal çürümüşlük" hali için önceden uyaralım...

    Zira emin olun burnunuza tanıdık da bulabileceğiniz çok kötü kokular gelecek...

    Olaylar, köyün neredeyse yarısından fazlasının iş vereni olan Baron Armin'in (Ulrich Tukur) malikanesinden evine dönmekte olan Doktor'un (Rainer Bock) atının tam bahçeye girerken, iki ağaç arasına gerilmiş tele takılarak düştüğü bir kaza ile başlar...

    Evlerinin penceresinden bunu gören doktorun kızı (Roxane Duran) hemen dışarı fırlar...

    Fena yaralanan doktorun 30 km uzaklıktaki hastaneye sevki gerekmekte olup bunun için önce komşularını, o da bölge yöneticisini haberdar etmiştir...

    Kırk yaşlarındaki köyün Ebesi de (Susanne Lothar) olan bu dul komşu, doktorun karısının doğum esnasında ölmesinin ardından, hem doktorun kendisine hem de onun iki çocuğuna göz kulak olmuştur...

    Şimdi de kendi "zihinsel engelli" çocuğu Karli'yi (Eddy Grahl) almak üzere okula gitmektedir...

    Doktorun on dört yaşındaki kızı Anna ve dört yaşındaki oğlu Rudolph (Miljan Châtelain), köprücük kemiği boynuna saplanmış olan babaları için çok endişelidirler...

    Köyün erkekleri de kazaya yol açan teli oraya kimin gerdiğini merak etmektedirler...

    Bu arada Barones Marie-Louise (Ursina Lardi) piyanosunu çalarken oğlu Sigmund'ın (Fion Mutert) eğitmeni Huber'de (Michael Kranz) kendisine flüt ile eşlik etmektedir...

    Papaz (Burghart Klaußner) ise karısının da (Steffi Kühnert) bulunduğu bir ortamda, çocukları açlık ve sopa ile terbiye ederek cezalandıracağını ve artık kollarına yeniden masumiyet sembolü olan "beyaz kurdelelerini" takacaklarını, aralarında Klara (Maria Dragus) ile Martin'in de (Leonard Proxauf) bulunduğu kendi öz çocuklarının yüzüne karşı söylemektedir...

    Yalnız herkesin, kimin taktığını merak ettiği tel, bu kez de tespit edilemeyen birileri tarafından sökülerek yerinden çıkartılmıştır...

    Derken...

    Doktorun başına gelen kazanın sonrasında, bunu unutturacak daha trajik bir şey daha olur köyde...

    Ne mi?

    Dar gelirli bir çiftçinin (Branko Samarovski) karısı, çalışmakta olduğu Barona ait kereste fabrikasındaki bir iş kazasında hayatını kaybeder...

    Filmin anlatıcısı da (narrator) (yaşlanmış hali ile seslendiren Ernst Jacobi) olan Okul Öğretmeni (Christian Friedel), Martin ile yaşadığı garip karşılaşma sonrasında evine dönerken malikanenin on yedi yaşındaki yeni dadısı Eva (Leonie Benesch) ile de tanışır...

    Ama biz yeniden iki kardeşin yemekte ölümü sorguladıkları doktorun evine dönelim...

    Ve bir gün kendisinin de öleceğini öğrenen Rudolph, bundan hiç memnun kalmaz...

    Neyse...

    Bu iki kaza sonrasında köyde hayat yeniden normale dönmüş olup hasat zamanı Okul Öğretmeni, Eva'yı bir kez daha görebilme umuduyla kahya Georg'dan (Enno Trebs) gelen sekreteri olma teklifini kabul etmiştir...

    Sırada Baron ve Baronesin verdikleri hasat festivali ziyafeti var...

    Fakat aynı anda annesinin ölümünden malikaneyi sorumlu tutan Max Felder (Sebastian Hülk), Baronesin lahanalarını parçalamaktadır...

    Unutmadan Eva ile döne döne dans etmekte olan ve onunla evlenmeyi kafasına koymuş olan Okul Öğretmeninin keyfine de diyecek yoktur...

    Bütün bunlar olup biterken aynı esnada Baron ile Baronesin oğulları Sigmund sırra kadem basmıştır...

    Ancak çok geçmez ve kereste fabrikasında ayaklarından baş aşağı asılmış ve yürüyemeyecek kadar kötü dövülmüş bir vaziyette bulunur...

    Ertesi Pazar, Papazın izni ile ayin sonrası bir konuşma yapan Baron köy halkından, doktoru ve oğlunu yaralayanları bulması hususunda kendisine yardımcı olmalarını ister...

    İster istemesine de bu konuşma köylüleri fazlasıyla ürkütür...

    Aynı zamanda Sigmund'ın başına gelenlerden sorumlu tutulan Eva ile Huber, malikaneden kovulmuşlardır...

    Ki bunu, kovulur kovulmaz ağlayarak soluğu Okul Öğretmeninin yanında alan Eva'nın kendisinden öğreniyoruz...

    Aynen bir kolu askıda olan doktorun da taburcu olarak evine döndüğünü öğrendiğimiz gibi...

    Dakika 57...

    Şimdilik yanıtına ulaşamadığımız üç soru mevcut...

    Doktoru kim veya kimler düşürdü?

    Bu bir...

    Sigmund'u asan ve döven kimlerdi?

    Bu da iki...

    Elbette üçüncüsü de Okul Öğretmeni ile Eva'nın evlenip evlenemeyeceği...

    Hepsi bu mu?

    Olur mu hiç...

    Geride ağzınız açık izleyeceğiniz daha neler var neler...

    Görüntü yönetmeni Christian Berger'in kamerası ile tespit ettiği, çocuklar dahil kadrodaki bütün oyuncuların "göz kamaştıran" bir performans sergiledikleri bu "arşivlik" sinema şölenini kaçırmamanızı öneririz...

    Keyifli seyirler,
    bergmanfun
    bergmanfun

    Takipçi 45 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    25 Temmuz 2010 tarihinde eklendi
    dayanabilirseniz şeklindeki yorumlara aldanmayın bence filmin her karesi enfes sinematografi ile bezenmiş ve ardındaki karelerle her anlamda uyumlu..film bir bütün olarak güzel,ki bence bu tarz dönem filmlerinde rastlanması zor bir özellik..oyuncu seçimine de dikkat etmenizi rica ederim bu arada hiçbiri sırıtmıyor ve izleyiciyi de kendilerinden biri haline getiriyor resmen..
    Eskiden Beri
    Eskiden Beri

    Takipçi 23 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    7 Temmuz 2011 tarihinde eklendi
    Beyaz Kurdele (Das weisse Band), genel çerceve olarak; I.Dünya Savaşı öncesi Almanya’nın bir köyünde büyütülen çocukların, ebeveynleri ve dinsel otorite tarafından maruz bırakıldıkları psikolojik, fiziksel işkence ve baskıları köy öğretmenin gözünden aktarıyor.

    Aynı bağlamda itaat, katı hoşgörüsüzlük, eğitim disiplini gibi olguları etkili bir kasvet ve huzursuzluk atmosferiyle izleyiciye gösterirken; masumiyet olgusunu çocukların acıklı hikayelerine paralel olarak sorgulamamıza olanak tanıyor.Bana kalırsa Filmdeki olası masumları, sosyal konumlarına göre hiyerarşik bir dizgiyle ele alıyor yönetmen Michael Haneke. Ve bunu yaparken, simgesel olarak en masum sayılası Papazı çocuklar üzerinde kurulan tahakkümün ve onlara uygulanan acımasızlığın en azılı faili olarak öne çıkarıyor. Diğer yetişkinleri de; baron, doktor, ebe v.s. sosyal sıfatlara bürünmüş oldukları halde, mevcut rahatsızlığa ve ahlaki anlamdaki soysuzluğa katkıda bulunan hiyerarşinin alt katmanları görünümünde rahatsız edici bir gerçeklik olarak plana dahil ediyor. Merkezden (kilise) çevreye yayılan sözüm ona bir eğitimi ve bu eğitim sonrasında toplum nüvelerinin sahip olabilecekleri hastalıklı ruh ve zihin hallerine işaret ediyor. Ayrıca bireyin sahip olması gerektiği ruhsal asalete temel oluşturacak cevherin, kilise dogmalarıyla örtüşmediğini hatta bu ikisinin mutlak bir çatışmayı barındırmasa da çatışabileceklerini izleyiciye aktarıyor.Filmin konu edindiği bu ürkütücü, hastalıklı ve klostrofobik atmosferi Ülke geneline yayacak olursak; aile içi cinsel istismara, şiddet ve tahakküme mahkum edilerek katı bir taassup içinde sözde eğitilen bu çocukların, I. Dünya Savaşı esnasında askere alınacak yahut arka planda aile hayatı inşa edecek bireyler olacakları ve böylece özlenen beklenen öncü millet inşasının temelinde gizlenmiş çürükler bulunduğu gerçeği, filmin sosyal anlatısı olarak öne sürülebilir.Son olarak, Michael Haneke’nin önceki filmlerine oranla daha teknik bir iş çıkardığını ve Beyaz Kurdele filmini mikroskobik dişlilerle inşa ettiğini söylemem gerekir.
    Ugur Tazegül
    Ugur Tazegül

    Takipçi 672 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    23 Ocak 2017 tarihinde eklendi
    KUSURSUZ BİR MİCHAEL HANEKE BAŞYAPITI

    Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce Almanya’nın bir köyünde yaşanan ve çocukların da karıştığı garip olayların hikâyesi.Michael Haneke’den aralarında Cannes’dan aldığı Altın Palmiye’nin de olduğu bol ödüllü, çok beğenilmiş, içeriği ile kimi tartışmalara da yol açmış ama sonuçta çarpıcı bir başarıya sahip olduğunu büyük bir sinemasever çoğunluğunun kabul etmiş olduğu bir film. Haneke filminin daha fazlasını içermiş olduğunu söylese de, bu film temel olarak Alman toplumunda Nazizm’in doğmasının ve yayılmasının izlerini takip eden bir çalışma olarak değerlendiriliyor. Haneke’nin tartışılmaz sinemasal becerisi, görüntüleri, oyuncuları, gizem ve gerilimi canlı tutmayı başaran anlatımıyla desteklediği filminde Haneke bu siyah-beyaz filmini bir anlatıcı ile açıyor.Hikâyedeki öğretmen karakteri üstlendiği anlatıcı rolü ile geçmişi hatırlayarak anlatıyor bize. Aslında anlatıcı olayları seyirciye daha fazla açıklamak, sahneleri birbirine bağlamak gibi işlev de yüklenmiyor pek; onun filmden tamamen çıkartılması hikâyede bu anlamda herhangi bir kayıba yol açmayacaktır bu nedenle. Ne var ki onun varlığı, seyredilenin “gerçekliğini” hissettiriyor ve kendisi üzerinden seyircinin filme katılımını sağlamak gibi bir işlev yükleniyor. Anlatıcı rolünü üstlenen filmdeki gerçekten sorgulayan tek karakter olunca, seyirci de tıpkı onun gibi ne olup bittiğini köyün büyük kısmının aksine sorguluyor ve bu da kuşkusuz filmdeki gizem duygusunun hep canlı kalmasını sağlıyor. Baron için çalışan bir kadının geçirdiği kaza sonucu ölmesi ve kadının kocasının çaresizlikten kaynaklanan sessizliği, onun bu sessizliğini /iktidarını sorgulayan oğluna verdiği tepki ve içindeki öfke ve çaresizliğinin birikimi ile verdiği trajik karar baskı altındaki toplumlardaki bireylerin davranışlarını hatırlatıyor bize. Mutlak itaat (günümüz Türkiye’si için en uygun kelime olan biat belki daha doğru bir tercih olabilir durumu ifade etmek için!) talep edilen toplumların ya da faşizmin ayak izlerini geriye doğru takip ederek bir anlamda kökenini göstermeye çalışıyor belki de Haneke.Sahnelerdeki sertlik, filmin tek yumuşak yanı olan öğretmen ile bir genç kız arasındaki romantizm bir yana bırakılırsa, filmin tümüne hâkim. Baron çiftçileri, ebeveynler çocukları, erkekler kadınları vs. taciz ediyor, azarlıyor, eziyor… Haneke bunları gösterirken yakın planlara az başvuruyor ve çoğunlukla tüm ortamı gösteriyor.Son olarak filmin oyuncu seçiminin çok başarılı olduğunu ve her bir oyuncunun adeta sadece kendisinin canlandırabileceği bir rolü üstlendiği hissini yarattığını söyleyelim. Tüm oyuncular çok ama çok başarılı ve ortaya müthiş bir takım oyunu çıkıyor sonuç olarak. Özetle, mutlaka görülmesi gereken bir film.Yönetmenin tarzını seviyorsanız bunuda seversiniz
    mustafarecep54
    mustafarecep54

    Takipçi 20 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    18 Temmuz 2012 tarihinde eklendi
    das weisse band; nadiren bu tür filmleri değerlendirim nedeni ise filmin bir ustanın elinden çıkmış olması. michael haneke taşradaki mütedeyyin, muhafazakar aile yapısını siyah beyaz karelerden bize sunuyor. funny games kadar gerilim yüklü olmasa da zaman zaman ruhumu hissettirmeden irkilten sahneler de yok değil. karakterlerinin ilginç halet-i ruhiyesi ve bu küçük topluluğun sonraki neslinin yapısı insana iyi ki burada yaşamıyoruz dedirtiyor. aile içi hiyerarşinin çok sert olduğu bunun ise dışarıya karşı aşırıcı tutuculukla perçinlendiği muhterem pederin evi sizi korkutabilir. gene de ben pederin en ufak çocuğundan çok etkilendim bütün bu olup bitenler içerisinde kendi küçük dünyasında kurallara riayet ederek mutlu olmak peşinde. filmdeki hikayecimiz öğretmenin seviyeli aşkı ise benim gibilerin gönlünü titretip aklına birlerini düşürebilir. böyle tutucu bir çevrede yetişen çocukların haliyle normal olmalarını bekleyemeyiz ve dikkat buyurunuz süreç birinci cihan harbi arefesine tekabül ediyor. taşradaki alman sosyal yapısını şu haliyle görünce ve savaşında etkilerini hesaba katarsak iki savaş arasındaki toplumsal dönüşümün ne neme bir hal alacağını görmüş oluyoruz ve piramidin tepesine çıkanlarda farklı olmuyor. hülasa haneke'nin usta ellerinden çıkan bu film karşısında saygı ile eğilirken seyretmeyenler için ısrarla öneririz.
    beck31
    beck31

    Takipçi 1.383 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    19 Şubat 2010 tarihinde eklendi
    Haneke nin üstünüzde ciddi bir etki bırakan yeni filmi.Faşizmin ruhsal yıkıcılığını ispatlar nitelikte dönem yansıtımı ve karakterleriyle ve birçok detaylarıya dört dörtlük bir film olmuş.
    monopoly
    monopoly

    Takipçi 283 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    24 Ağustos 2010 tarihinde eklendi
    Alışılmışın dışında bir yapım, ben beğendim açıkcası diyaloğa dayalı bir filim teması var.
    gogola
    gogola

    Takipçi 176 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    5 Temmuz 2011 tarihinde eklendi
    Çok Etkileyici bir yapit. Gerçekten Kendinizi klasik bir film izlerken hissediyorsunuz.

    Gizem heryani sarmis ama siz o gizemin içindeyken baska baska konular sizi sariyor. Çocuk oyuncularin muhsem oyunculuklari isin güzel yani. Sanki bütün çocuklar gizemli..

    Film sizin hayal gücünüzü kullaniyor. Düsüncelerinize göre istediginiz karekteri merkeze oturtabilirsiniz.

    Susanne Lothar gerçekten çok basarili.

    Degisik ve kaliteli bir Haneke filmi. Izledigim Haneke yapitlari arasinda bence en iyisi.

    Izleyiniz.
    nskmourinho
    nskmourinho

    Takipçi 998 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    22 Ekim 2010 tarihinde eklendi
    Hanekenin dışında bir tarz olduğunu öncelikle belirtmeliyim.Hanekeden çok hazzetmem,oldukça sıradışı bir yönetmen fakat üslubu beni oldum olası çekmemiştir.Beyaz bant filminde anlatılmak istenen veya altı çizilen konu çok hoşuma gitti ama yine kendi tarzı aynı.Anlatmak istediğinin üstünü kapatarak anlatmasına bir türlü alışamadım 5/10
    martinscorsese
    martinscorsese

    Takipçi 127 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    12 Nisan 2018 tarihinde eklendi
    Film Heneke'nin diğer filmlerine göre biraz zayıf kalsa da kötü bir film değil. Ancak yapmak isteği şeyi tam anlamıyla başaramıyor. Nazizim nerden nasıl çıktı konusunu bir kasaba üzerinden anlatıyor. Din her şeye seyirci kalıyor, eğitim yetersiz kalıyor, bilim sapkınca amaçlar için kullanılıyor. Ama esas sorunun cevabı yok, neden insanlar nazi oldular ? Bu haliyle filmin cevabı, nazi olmak insanların içinde var bilim, din, eğitim engel olamadı.
    telli98
    telli98

    Takipçi 26 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    25 Ocak 2010 tarihinde eklendi
    şimdi efendim haneke üstadın şatosunu yeni indirdim izlemediğim az bir filmi kaldı.bir haneke bağımlısı olarak söylüyorum.haneke sinema hadisesini yutmuş bir abimizdir.the white ribbon başka bir yönemtnein elinde olsa idi sanırım mahvolurdu.yönetmenlik dediğimiz hadise sinematografiyi kendi sanatınla birleştirme hadisesidir. siyah beya doğru bir seçim,bruno ganz etkileyici bir abimiz strange events bu hanekenin armağanı.hakikaten film güzel
    Tunç b.
    Tunç b.

    2 değerlendirmeler Takip Et!

    0,5
    7 Kasım 2014 tarihinde eklendi
    Filmi izlemek gerçekten zaman kaybı. Hayatım boyunca izlediğim hiç bir filmi izlerken ileri aldığımı hatırlamıyorum.
    Filmin bana göre gösterdiği tek şey 1.Dünya savaşı zamanlarında insanların bağnazlıkları ve cehaleti.
    Fakat o dönemlerde zaten dünyanın her yerinde bu tip bağnazlıklar ve cahillikler yaşanmaktaydı.Her aklı başında insan zaten bunu tahmin edebilir. Dolayısıyla filmin beni şaşırttığı bir noktada bulunmamakta.
    Yorumumun neticesi;
    0,5 Yıldızı emeğe saygı gösterdiğim için verdim.Vaktinizi harcamaya değmeyecek kalitesizlikte bir film. 2 Saat 20 dakikanız çöpe gider. Bu film yerine oturun Alice Harikalar Diyarında' yı izleyin, daha çok zevk alacaksınız.
    A-C-A-B-
    A-C-A-B-

    125 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    15 Temmuz 2010 tarihinde eklendi
    eğer dayanabilirseniz güzel bir film ama dayanabilirseniz güzel.
    hamsta
    hamsta

    27 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    31 Mart 2010 tarihinde eklendi
    Filmin vermek istediği mesaj işte bu çocuklar büyüyünce nazi oldu muydu? Buysa neden direk söylemedi eğer mesajı bu değilse filmin ne anlamı var?
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top