Hesabım
    The X-Files: İnanmak İstiyorum
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    The X-Files: İnanmak İstiyorum

    X-Files: İnanmak İstiyorum

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    İnanç dediğimiz duygu nedir? Hemen herkesin karşı çıktığı, çaktırmadan şüphe ile yaklaştığımız bazı sezgilere ve olaylara yüreğimiz ile inanıyorsak, akli dengesini yitiren inatçı bir şizofren miyiz, yoksa yenilmez gayretimiz ile gerçeğe bir adım daha mı yaklaşıyoruz?

    X-Files: İnanmak İstiyorum, 90'lı yıllara damgasını vuran dizinin hayranı olduğumuz o mistik havayı ve unutulmaz karakterlerini tutarlı bir sadakatle bir kez daha küçük ekrandan beyazperdeye transfer ediyor. Fakat en önemlisi, dizinin dünyasından ayrı tutulduğunda bile inanç duygusunun anlamını derinlemesine inceleyen, soğuk ve karanlık görsel tonunu en son damlasına kadar ustaca kullanan muazzam bir polisiye gerilim. Belki de türü akılda tutulduğunda senenin en iyisi.

    Neredeyse sekiz yıl önce iptal edilen dizinin yeni bir filme konu olacağını ilk duyduğumda büyük bir X-Files hayranı olarak çok heyecanlandığımı belirtmeliyim. Uzun zamandır görüşmediğimiz Fox Mulder ve Dana Scully'nin 98 yapımı Fight The Future'dan sonra bir kez daha sinemalara uğrayacağını öğrenmek her X-Files hayranı için sevindirici bir haber tabii ki. Özellikle dizinin yaratıcısı Chris Carter'ın bu sefer yazarlıkla beraber yönetmenlik koltuğuna da oturacağı haberi heyecanımızı doruklara çıkardı.

    Fakat bir süre sonra filmin 98 yapımı örneğinden çok daha düşük bir bütçeye sahip olacağını öğrendik. Bu çok da şaşırtıcı bir haber değildi. Sonuçta her hangi bir stüdyonun neredeyse on yıldır ortada olmayan bir diziye Demir Adam düzeyinde para harcaması beklenmemeli. Asıl problem, bu haberden kısa bir süre sonra geldi.

    Chris Carter, filmin Pentagon'la yarışırcasına bir gizlilikle saklanan konusunun "mitoloji" adı verilen uzaylı hikayesini devam ettirmek yerine dizinin her biri tek başına ayakta duran paranormal (Hayaletler, Pisikler vs.) bölümlerine göndermede bulunacağını açıkladı. Yani uzaylıların, Sigara İçen Adam'ın ve Mulder'ın kız kardeşinin dönüşünü merakla bekleyen X-files hayranlarının hevesleri boğazlarında tıkılı kaldı.

    Açıkcası dizinin süresi boyunca hiç bir zaman paranormal bölümlerin hayranı olmadım. İlginç başlayan konseptten sonra basit sihir numaralarına başvuran, yalapşap bir açıklama ile sonuçlanan bu bölümler, başarısız olmakla beraber her geçen bölümde daha da ilginçleşen mitoloji hikayesinin arasına zorla sıkışarak iyice sinir bozuyordu. İşte bu yüzden yeni X-Files'a karmaşık beklentilerle gittiğimi itiraf etmeliyim.

    X-Files: İnanmak İstiyorum'da dizinin bir kaç yıl ilerisinden devam ediyoruz. Hayranların onca sezon boyunca bir araya gelsinler diye dua ettiği Fox Mulder (David Duchovny) ve Dana Scully (Gillian Anderson), sonunda F.B.I.'dan ayrılıp A.Ş.K.'de birleşmişlerdir (Biliyorum, şu son cümleyi yazdığıma ben de inanamıyorum). Mulder, halen uzaylılar üzerinde araştırma yaparken Scully, beynindeki tümör yüzünden ölmek üzere olan bir çocuğu iyileştirmek için aşırı deneysel yöntemler kullanmak ister. Bu deneyler tabii ki doktor olarak çalıştığı Katolik hastanenin yöneticilerini pek mutlu etmez.

    Diğer yandan FBI ajanları Whitney (Amanda Peet) ve Drummy (Xzibit), problemli bir geçmişe sahip Peder Joe'nun (Billy Connoly) psişik yeteneklerini kullanarak buzun altında gizlenmiş cesetler bulur. Cesetlerin sayısı ve anormal öldürülüş teknikleri yükseldikçe ajanlar bu tür meselelere aşina olan Mulder ve Scully'den yardım ister.

    Yeni X-Files filmini diğer paranormal bölümlerden ayrı tutan, daha başarılı olmasını sağlayan en önemli özellik, kolay cevaplardan kaçınması ve karakterlerle beraber seyircinin de inancını sorgulamasına yol açması. Peder Joe'nun cesetleri bulmasına rağmen psişik güçleri olduğuna karşı çıkan bir sürü kanıt ortaya atılıyor. Bu sayede Mulder ve Scully ile beraber seyirci olarak neye inandığımıza dair bir karar vermemiz bekleniyor.

    Fakat ortalama bir polisiye filmden bekleyeceğimiz bir yapı ile ilerleyen hikayeyi özel kılan, edindiği temalara ruhunu aşılayan asıl incelik, Scully'nin hasta çocuğu kurtarmak için kendinin bile tam olarak inanmadığı deneysel ameliyatı dindar Katolik hastane yöneticilerine kabul ettirmeye çalıştığı alt konu. Ana konu ile ortaklık kurarak filmin inanç temasını güçlendiren bu alt konu, Gillian Anderson'un içten performansıyla bir o kadar daha güçleniyor.

    Chris Carter, Kuzey Virginia'nın karla kaplı karanlık ve soğuk mekanlarını ustalıkla kullanarak her daim ürpertici bir dünya yaratıyor. Carter, gözün göremediği uzaklıklara uzanan karla kaplı yolları adeta filmin en önemli karakterlerinden birine dönüştürüyor.

    Yeni X-Files'ın bir diğer pozitif tarafı seyircisinin dizi ile içli dışlı olmasını zorunlu kılmaması. Yani dizi hakkında hiç bir fikre sahip olmayan seyirci, hikayenin diziden ayrı bir biçimde kendi bakıma ayakta durması sayesinde filmi gayet rahatça takip edebilir.

    X-Files: İnanmak İstiyorum, tahminimce çoğu X-Files hayranını hayal kırıklığına uğratacaktır. Mitolojik hikayesini takip etmemesinin üzerine 98 yapımı bol efektli, patlamalı, kovalama sahneli blockbuster usülü ilk filme kıyasla daha karanlık, daha yavaş ilerliyor ve aksiyon yerine fikir, tema ve diyalog ağırlıklı. Bu eleştiriler geçerli olabilir, ama ben şahsen X-Files: İnanmak İstiyorum'a inanmak istiyorum.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top