"Bu ülke uzun zaman önce satılıp alındı. Oy verme süreci sadece Amerika'lıları bir seçime sahip olduklarına inandırmak için yaratılmış bir ilüzyon." – Komedyen George Carlin.
Demokrat partinin en ünlü destekçilerinden biri olan George Clooney için Zirveye Giden Yol (The Ides of March), oldukça cesur bir yapım. Clooney'in canlandırdığı idealist demokrat başkan adayı Mike Morris'in Obama'nın 2008 seçim kampanyası versiyonuna göndermede bulunduğu kesin. Bariz benzerlikler en basitinden Shepard Fairey'nin ikonik posterinin filmde tıpatıp kopyasının gözükmesinden, Obama'nın kampanya sırasında yaptığı bazı konuşmaların Mike Morris'in ağzından çıkmasına kadar uzuyor.
Aslına bakarsanız Morris kadar idealist bir demokratın gerçek hayatta demokrat adaylığına bile bu kadar yaklaşması imkansız. Ülke ekonomisinin %90'ını kontrol eden zengin %1'in paylarına düşen vergileri ödemelerini isteyebilir, eşcinsel evlilik taraflısı olabilir, hatta "pro-choice" (Kadınların kürtaj hakkına inanan) bir aday bile olabilir, fakat Hristiyan olduğunu inkar eden, hatta (Allah korusun) Agnostik bile olabileceğini dile getiren bir başkanlık adayı?
Hristiyan olduğunu üst üste tekrarlamasına rağmen Obama'nın halen cumhuriyetçi kesimin bir kısmı tarafından "gizli müslüman", diğer bir kısmı tarafındansa -ki oranları korkutucu biçimde dikkat çekiyor- 'Deccal' olduğuna inandığı (burada Deccal'i sembolik anlamında değil, Omen serisinden bildiğiniz şeytanın oğlu olarak kabul edebilirsiniz) bir Amerika'da, dinsel inançlara değil de anayasaya inandığından bahseden bir politikacının seçimlerde bu kadar yükselmesi imkansız.
Anlıyoruz tabi ki Clooney'nin amacı olabilecek en idealist ve temiz yürekli politikacının bile iş modern politika oyunlarına geldiğinde tam anlamıyla masum olamayacağının altını çizmek. Morris'in demokrat adaylığını kapmaya uğraştığı dönemde kampanyanın arka planlarını gösteren akıllı ve acımasız bir politik gerilim Zirveye Giden Yol.
Morris'e gönülden inanan genç ve azimli kampanya yardımcısı Stephen (Ryan Gosling) birden kendini içinde bulduğu bir 'Morris seks skandalı'nı örtbas etmeye uğraşırken, aynı zamanda karşı tarafın sinsi kampanya yöneticisi Tom'un (Paul Giamatti) kendisine yaptığı iş teklifi yüzünden başı belaya girer. Zaman içinde bu çirkin politik oyunlara alet edildiğini anlayan Morris'in idealizmi, vahşi bir politik hayvan ile yer değiştirir.
Zamanımızın en yetenekli genç oyuncularından biri olduğunu bir kez daha kanıtlayan Ryan Gosling, Stephen'ın ahlaki düşüşünü mükemmel bir incelikle ortaya koyuyor. Fakat Zirveye Giden Yol en büyük kozları yardımcı rollerde, filmin en iyi iki sahnesine imza atan Philip Seymour Hoffman ve Paul Giamatti. Hoffman'ın "Politikada tek ihtiyacın olan sadakattir" monoloğu Giamatti'nin "hoşuna gitmese bile kazanmak için önüne geleni düzeceksin" konuşması ile muazzam bir denge oluşturuyor. Yani sonuç "Kazanmak istiyorsan önüne geleni düzeceksin, adayın hariç."
Yönetmen koltuğundaki Clooney'in ise yarattığı politik dünya, Obama'nın "Ümit ve değişim" sloganının tam tersini ortaya koyuyor. 2008 yılında Obama'nın kazandığına sevinip coşan kişilerden biri olarak öne sürdüğü bir sürü yeni kanunun gerçekleşmemesi yüzünden liberallerin büyük bir çoğunluğu gibi hayal kırıklığına uğramamış değilim. Ben "Kararveren"im deyip kimsenin istemediği, ülkeyi darmadağın edecek kanunları kafasına göre yürürlüğe koyan Bush'un yanında, ülkenin yarısından fazlasının istediği sağlık reformunu sırf eşitçi olmak amacıyla paramparça etti Obama. Özetle cumhuriyetçiler psikopat, demokratlar ise korkak. Amerika seçimlerimiz bundan ibaret.
Filmin bir sahnesinde Stephen, Tom'u cumhuriyetçiler gibi kirli oynamakla suçluyor. Tom'un cevabı ise "Neden olmasın? Neden onlar gibi kirli, inatçı, acımasız olmayalım? Sonuçta onlar bu yüzden hep kazanıyor." Bir bakıma katılmamak elde değil.
Zirveye Giden Yol kesinlikle bir şaheser değil ve de birkaç hikaye hatasına sahip. Mesela ciddi bir problemden yakınan güzel stajyer Molly'nin (Evan Rachel Wood) bu durumdayken Stephen ile öylesine sevişip eğlenmek isteyeceğine inanmak biraz zor. Fakat özellikle filmin ikinci yarısında ustaca konuşturduğu kontrollü yönetimi ile Clooney, ayrıca alışılagelmiş bir sondan uzak durarak gayet dürüst ve cesur bir politik gerilim yaratarak övgüyü hak ediyor.
Yepyeni bir Amerikan vatandaşı olarak gelecek sene başkanlık seçimlerinde ilk defa oy kullanabileceğim. Açıkçası ilk oyumda pek de heyecanlı ve ümitli olduğum söylenemez. Fakat Tom'un dediği gibi, "Oyunun adı bu."