Dr. Parnassus
Yazar: Oktay Ege KozakYazık Terry Gilliam'a. Bir sinemacı olarak bu kadar zorluğu, bu kadar şanssızlığı hak edecek ne yaptı? Eminim ki Gilliam, prodüktörlerin, setlerin, oyuncuların ve ekiplerin olmadığı, tek başına çılgın animasyonlarını yarattığı Monty Python günlerine dönmeyi ez az bir kaç kez dilemiştir.
Gilliam'ın Monty Python'dan ayrıldıktan sonra takip ettiği inişli çıkışlı yönetmenlik kariyeri boyunca katlanmak zorunda kaldığı zorluklar başka sinemacının başına gelmemiştir herhalde. Distopik bürokrasi kabusu Brazil'in yapımcıları ile filmin son kesimi üzerine girdiği kavga o kadar sertti ki, halen Hollywood'un en ünlü savaşlarından biri olarak anılıyor. Brazil'den sonra bütçesi ana karakterin bindiği balon gibi şişip kontrol dışına çıkan Baron Munchausen battıktan sonra Gilliam'ın tehlikeye giren kariyeri, Balıkçı Kral'ın başarısı tarafından kurtarıldı.
12 Maymun'un da başarısından sonra Gilliam'ın geleceği parlak görünüyordu fakat dağınık olduğu kadar baştan çıkarıcı Hunter S. Thompson uyarlaması Vegas'ta Korku Ve Nefret'in batması Gilliam'ı tekrar çukura soktu. Ardından bitiremediği Don Kişot uyarlaması o kadar çok problemle karşılaştı ki, Lost in La Mancha isimli bir belgesele konu oldu. Şimdi ise yeni filmi Dr. Parnassus'un çekimlerinin ortasında başrol oyuncusu hazin bir ölüme kurban gitti.
Neyse ki izleyicilerini sihirli perdesinin arkasındaki hayal dünyasına götüren ölümsüz Dr. Parnassus (Christopher Plummer) ile asistanı Tony'nin (Heath Ledger) hikayesinin ağır fantastik yapısı, Ledger'ın bitiremediği sahnelerin Johnny Depp, Jude Law ve Colin Farrell tarafından canlandırılmasına olanak kıldı. Bu sayede Lost in La Mancha gibi bir felaket tekrarlanmamış oldu.
Gilliam'ın Ledger'ın yarıda kalmış rolünü tamamlamak için yarattığı fikir kağıt üzerinde mantıksız gelebilir fakat görsel olarak aslında gayet işe yarıyor ve ne diyeyim, her ne kadar trajik bir olay yüzünden bu şekilde bitirilmek zorunda kalınmış olsa da, belki de Ledger'ın rolü bitirmesi sonucu oluşabilecek bir filmden daha ilgi çekici ve yaratıcı bir yapım ortaya koyuyor. "Art Through Adversity" (Zorluk Sonucunda Sanat) derler ya...
Filmde gizemli ve karanlık bir geçmişe sahip Tony'nin gerçek dünyadaki halini Ledger, Joker gibi unutulmaz bir performansa imza atmasa bile gayet düzeyli bir eksantriklik ile canlandırıyor. Dr. Parnassus'un hayal dünyasında ise o dünyaya giren kişinin fantazisinde nasıl bir görüntü varsa Tony, o kişiye dönüşüyor. Bu sayede Depp, Law ve Farrell'in varlığı gayet akıllıca açıklanmış oluyor. Mesela Parnassus'un kızı Valentine, karnaval yaşamından kaçmak için kullandığı Modern Evler Ve Mobilyalar dergisinde Colin Farrell'ın suratını görüyor. Böylece haliyle Tony, Valentine'ın fantazisine girdiğinde Farrell tarafından canlandırılıyor.
Eğer bu noktada biraz kafanız karıştıysa Gilliam'ın dünyası ile pek haşır neşir değilsiniz demektir. Eğer durum buysa ve filme olan tek ilginiz Heath Ledger'ın son performansını görmek ise size iki uyarım var: Birincisi, Dr. Parnassus, baştan sona buram buram Gilliam kokan, damardan bir Gilliam fantazisi. Eğer yönetmenin animatör geçmişinden kaynaklanan coşkun taşkın absürdist yaklaşımından haz almıyorsanız, Dr. Parnassus'tan uzak durun. Bu film ile karşımızda Balıkçı Kral ve 12 Maymun Gilliam'ı değil, son damlasına kadar Brazil ve Baron Munchausen Gilliam'ı duruyor. Dr. Parnassus, gereğinden fazla uzayan ve karmaşıklaşan hikayesi yüzünden bu dört film kadar başarılı değil, ama özellikle fantezi sekanslarının görkemli görsellikleri ile parlayan, ortalama bir Gilliam eforu.
İkinci uyarım ise Ledger'ı izlemeye gelenlere: Aklınızda bulunsun ki Ledger, ilk perdede hikayenin gerektirmediği için, filmin finalinde ise ölümü yüzünden Colin Farrell tarafından canlandırıldığı için görünmüyor. Yani bu yüzden Ledger hayranlarına gayet mütevazi bir ikinci perde kalıyor.