En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
atakanozruh
Takipçi
331 değerlendirmeler
Takip Et!
3,0
17 Aralık 2007 tarihinde eklendi
Savaşın ne kadar berbat bir şey olduğu aktarıldığı için filmin dram yönü ağır basıyor. Bu da, savaş filmi izlemek için ekran başına oturan izleyiciyi sıkabiliyor. Gereksiz yere uzatılmış sahneleri olmasa gayet iyi bir yapım olabilirdi.
izlediğim en iyi anti milatarist filmlerden her ne kadar amerikanın bu tip filmlerinden bıkmış olsakta filmde iyi bir şiirsel anlatım var buda insanı filmin içine çekmede en büyük etken ve başarılı aksiyonlarıylada iyi bir savaş ortamı yakalıyor
savaş yönünden çok drama yönü daha ağır basıyor filmde.insan düşünceleri son derece iyi bi şekilde anlatılıyo.ölümler de son derece karizmatik.sonuçta iyi bi film...
İzleyebilecek en iyi 10 savaş-dram türünden filmler içine alınabilecek bir film. Dün gece saat 03 e kadar izledim. tek kelime ile harika bir yapım. Mümkünse dublajından kaçının altyazı ile farklı bir tad alınıyor.
Film her ne kadar bir savaş filmi gibi görünse de kanımca isminin anlamını taşıyor. İnce kırmızı hat. ince olan şey, insanı hayata bağlayan ince cizgi, zor olan kötü olan her şey ile iyi olan hayatı güzelleştiren şeyler arasındaki çizgi. zaman zaman çizginin öteki tarafına geceriz ve hayatı anlamsız görürüz, yaşamak için bir anlam bulamayız, kaygı, karamsarlık ve kötü olan herşey kaplar ruhumuzu. zaman zamanda hayatı anlamlı kılan herşeyi yaşadığımız ve hissettigimiz diger yana geceriz. film aslinda bunun üzerine kurulmuş bir savaş filmidir,aslında savaş bir maskedir, iç dünyamızın dışa çıktığı olayların sergilendiği bir sahne. Savaşı yaratan, yaşayan, sevinen yada pişmanlık duyan yine insan, yine ruhlar. Gazap çeken ruhları izliyoruz filmde, hüzünleri, arzuları, insanı insan yapan yada insanı insanlıktan çıkaran her şeyi. Aşkı izliyoruz bir o kadarda, insanı hayatta tutan aşkı, uzaklarda bir yerde varlığını hissettiğimiz aşk bizi haytta tutuyor, incecik bir iple, işte o anda ince kırmızı ip oluveriyor aşk, kaybedince aşkı , ip kopuveriyor, hayatta kalmanın da anlamını yitiriyor.
Film muhteşem bir psikolojik film. Bence tarzının en iyi filmi.
Arkadaşlar nedenini açıklamadan yapılan film eleştirilerini göz ardı edin.. Herkesin sevdiği bir film tarzı vardır.. Tarzınız olmayan filmler hakkında yorum yapılmamasını dilerdim.. Savaş tarzı filmden hoşlananlar için bu film ideal.. Savaş anını gerçekci bir şekilde yansıtmış.
film almak için abimle bir dükkana gittik ben bakınırken bu filmi gördüm abime gösterdim oda uzak dur o filmden dedi.o günden beri bu filmi hiç merak etmemiştim ama dün ölesine elime geliverdi bende oturup izledim birazda buradaki yorumların gazına geldim.şimdi söylemek gerekirse şiirsellikten uzak vahşilik dediğiniz şeydende uzak vasat sularda gezinen başarısız bir film.buradaki verilen puan tamamen şişirme ve yorumlarda yanlış.hakkında yazılan iyi hiçbir şeyi hakketmeyen bir yapım.şimdide ben diyorum uzak durun:)
Kadrosuna sanırım kimse birşey diyemez filmin.Ancak, birkaç aksiyon sahnesi dışında çok da fazla birşey vaad etmiyor film.Bazı yorumcular filmi 'başyapıt' payesi ile ödüllendirmişlerse de üzülerek katılamıyorum.Belirtmek gerekir ki, Er Ryan’la kıyaslamak Spielberg’e büyük hakaret olur.Tabi bunlardan filmin kötü olduğu sonucuna da varmıyorum elbette ama, başyapıt da değil yani...
Savaşın daha çok psikolojik etkilerine değinen film sinema tarihinin en iyi savaş filmlerinden biri bence.Sadece bir tek karaktere bağlı kalmadan ilerleyen film savaşın kötü yönlerini bir çok askerİin gözüyle görmemizi sağlıyor.10/8
böyle müthiş bir oyuncu kadrosu,terrence mallick gibi bir yönetmenle birleşince ortaya böyle bir başyapıt çıkmış.ben çok beğendim savaşın anlamsızlığını,aksiyon ile birlikte güzel bir şekilde anlatmış.çok fazla söze gerek olmadığını düşünüyor ve herkese tavsiye ediyorum.9/10
Savaşın iyi olduğu rahatlıkla söylenebilir. kötü olduğu da rahatlıkla söylenebilir. Fakat savaşın anlamsız olduğu pek o kadar kolay söylenemez. Zaten anlamsızlık duygusu kolayca verilebilen bir duygu değildir. Bu film onu başardığı için iyi bir filmdir.....8/10
Bir belgesel tadında açılıyor Thin Red Line.Witt’in deyimiyle ’’bu dünyanın dışında başka bir dünya’’ya Malick’in kamerasıyla; lakin daha ilk karelerde başlıyor sonu gelmeyen sorular.Bu sorular doğanın eşsiz güzelliğiyle bir şiir tadında nüfuz ediyor tüm vücudumuzda.Hans Zimmer da bu yolculukta bize eşlik edecek, bir an olsun elimizi bırakmayacaktır eşsiz müzikleriyle.10.dk’dan sonra bambaşka bir dünyaya yolculuk ediyoruz.Aslında dünya yine aynı dünyadır.Doğa yine eşsiz güzelliğiyle göz kamaştırmaktadır.Ne var ki b güzellikler pek de uzun sürmeyecektir.Film sürekli karakter atlamakta, başrol değitirmekte, hayata farklı gözlerden bakıp; hayatı farklı şekillerde sorgulamaktadır.Witt’in umut ışığı, welsh’in umutsuzluğu, Tell’in hırsı,Bell’in sevdası...En çok da Witt’in umudu ve Welsh’in umutsuzluğu ana eksenini oluşturmakta.Bu ikili filmin belirli aralıklarında tartışmakta; bir sonraki tartışmalarında ’’peki şimdi noldu?’’ sorununa aldığımız yanıt koca bir ’’hiç’’tir!Bütün karakterlerin tek ve yegane özellikleri ise ’’savaş korkusu’’dur.Peki savaş her iki tarafa da ’’korku’’ saçıyorsa karlı çıkan taraf kimdir’Bu soruya Witt de cevap arıyor.Belki son karede Witt’in bakışlarında gizliydi bu sorunun cevabı.’’Kim bizim de düşüceğimiz bu durma bakıp bizimle alay ediyor?’’Bu savaşın galibi kimdir?...Buraya kadar olanları belki daha önce görmüştük.Peki tüm bu olup bitenlerden doğanın suçu nedir'Malick, tüm film boyunca kamerasını sık sık doğaya çeviriyor; her ne kadar savaşın ortasındaki yaralı kuşla yürek burksa da , su ile huzur veriyor.Tıpkı savaşın ortasındaki bir askerin ölüm anında, yaprakların arasından gelen güneş ışığıyla huzur bulması gibi.Filmin kalabalık eşsiz oyuncu kadrosundan biri de doğanın ta kendisidir.Örneğin su, bir çeşit günahlardan arınma ilacıdır.Tıpkı Ki-Duk’ın ’’Samaritan Girl’ünde günahkar olduğunu düşünenlerin duşun altında öylece oturup ağlaması gibi, japonların köyünü darmadağın edip yaktıktan sonra bir askerin ölmek üzere olan japonlardan birine havada uçuşan akbabaları göstererek ’’şunlara bak...seni diri diri yiyecekler’’ dedikten sonra yağmurlu bir günde o japonu ve kendisine haykırdığı anlamsız-ona göre anlamsız-sözcükleri hatırlar ve yağmurun altnda boğulurcasına ağlamaya başlar.Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.Kocaman bitkiler, çimenler, ağaçlar, güneş ışığı, kuşlar, maymunlar, gün ışığı, pencerenin perdesini havalandıran rüzgar ve hiçbir zaman sona ermesini istemeyeceğiniz sahnelerle örülü Thin Red Line, Malick’in mükemmelliyetçiliğiyle örgülü kusursuz bir destan; yıllarca etkisini yitirmeyecek, hatta etkisi artacak kusursuz bir Başyapıttır...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.