WAZ
Yazar: Serdar KökçeoğluAvusturya'dan gelen haberleri takip ediyor musunuz? Bir baba küçüklüğünden beri taciz ettiği kızını 18 yaşında evin sığınağına kapatıyor ve 24 yıl boyunca kilitli tutuyor. Zaman içinde kızından yedi çocuk sahibi oluyor ve çocuklardan üç tanesi anneleriyle birlikte birkaç oda ve daracık koridordan oluşan sığınakta büyüyor. 24 yıl sonra bu "korku evi" geçtiğimiz haftalarda keşfedildi ve artık orta yaşlı olan "kızın" yaşlı bir kadın görünümünde olduğu, doğduğundan beri de dışarı çıkmayan çocukların ise tuhaf sesler çıkararak anlaştığı ve emeklediği söyleniyor.
Doğrusu isabetli bir kararın sonucunda ailenin fotoğrafları gösterilmiyor ve olayı takip edenler için bazı detayların gizlendiği de kesin. Josef Fritzl'ın ise tecavüz kayıtları, uzakdoğu seks seyahatleri ve fahişelerle ilişkisi şimdiden keşfedildi bile. Bu son derece karanlık ve akıl almaz olayın yeni (kötü) sürprizlere açık olduğu bir gerçek.
Gündeme, yeniden dönmek üzere kısa bir ara verip beyazperdeye geçelim. Konumuz, korku sineması. Malum, sinema izleyicileri korku sinemasını çok seviyor. Hollywood sektörü bu türe yatırım yaparak sektörünü canlı tutabildiği için, ciddi bir remake kültürü geliştirdi. Avrupa ve uzakdoğu sinemaları da, tüm dünyada izlenebilecek farklı ve orijinal korku filmleri yapma peşindeler. Ülkemizde de bu konuda bir gayret olduğu söylenebilir, fakat daha çok çalışmamız lazım, çok.
WΔz'ın gösterildiği ülkelerde aldığı olumlu yorumları görünce bir gerçek iyice kendini belli ediyor. Korku sinemasının hem film yapımcılarından hem de izleyiciden gördüğü yoğun ilgiye rağmen, türün kalitesi yavaş yavaş düşüyor. Remake ve taklit bolluğunda, kısmen vasatı aşmayı başaran filmler sınıfı geçmeyi de başarıyor. WΔz kült korku filmlerinin formüllerini aynen almıyor ama farklı filmlerden aldıklarını birleştirme kolaycılığına kaçıyor. Kara film atmosferini kullanan seri katil filmlerinin atmosferini alın, vahşet sinemasına özgü tırnak çıkarma, kafa kesme, beden yaralama gibi kanlı detaylar ekleyin, alın size gişe başarısı.
Filmde, acımasız ve ketum bir cinayet uzmanı, çaylak bir kadın polisle işbirliği yapıyor ve kentteki WΔz yazılı cesetlerin izini sürüyorlar. Travmatik bir tecavüzün ardından kafayı türlerin tepkileriyle bozmuş bir katilin varlığıyla bizim usta polisin de sıradışı cinsel yaşamı ve hataları ortaya çıkıyor. Hikaye orijinal değil ve senaryonun kurgusu nedeniyle sonunu tahmin etmek zor olmuyor. Peki niye bu film korku sineması forumlarında ve sinema sitelerinde yüksek punlar alıyor sorusuna verebileceğimiz, "yiğidi öldür hakkını ver" türünden bir cevabımız da var tabii.
Yönetmen Tom Shankland, Clive Bradlet tarafından yazılan ortalama senaryoyu çekilebilecek en iyi şekilde çekmiş. Dijital videonun çiğ ve tekinsiz renklerini yansıtan sokaklar bu filmde gerçekten karanlık. Arka mahalleler, elektriği olmayan apartmanlar ve yeraltında yaşayan suç insanları son derece gerçekçi bir şekilde gösteriliyor. Son dönemin favori konusu olan, polisin de suçun bir parçası olması durumu da bu filmin meseleleri arasında ve iyi bir yan öykü olarak gelişip, çarpıcı sayılabilecek de bir sürpriz barındırıyor.
Öte yandan katilin "en çok sevdiğini öldür, yoksa ben seni..." şeklinde özetlenebilecek cinayet yöntemi de çarpıcı. Yani, kötü yazılmış ama itinayla çekilmiş bir film var ortada. En çok kime yaramış derseniz, korku sinemasından çok yönetmen Shankland'e olduğu kesin. WΔz, son dönem tembel korku sinemasının özeti gibi adeta.
Yine Josef Fritzl meselesine gelecek olursak; filmler gerçek hayatın gerisinde kalıyor demeyi çok severiz ya, bu durum korku/gerilim gibi türler için de böyle galiba. Fritzl'ın aynı anda ensest, kilitli tutma, çifte yaşam içeren hayatı izlediğiniz pek çok filmden daha gotik değil mi? Üstelik o kadar karanlık ki; akıl bir noktadan sonra bazı detayları algılamakta veya kabul etmekte güçlük çekiyor.
Şüphesiz bütün bunları, sinemacılar çok geç olmadan bu Avusturya'lı manyağın filmini yapsın diye yazmıyoruz. Yeraltından çıkan ailenin ve yerüstünde her şeyden habersiz yaşayan diğerlerinin medya ve ağzı sulanan popüler kültür tarafından rahat bırakılması gerekiyor. Bu aile için gelecekte de işlerin yoluna girmeyeceği belli ama en azından farklı bir yerde, farklı kimlikler altında yeni bir yaşam doğru bir başlangıç olabilir.
Josef Fritzl olayı, sıkı bir korku filmine imza atmak isteyen bir yapımcı ve yönetmenin hayalgücünden fırlamış olsaydı da, biz de böyle şeyler ancak filmlerde olur, kimse bu kadar sadist olamaz deseydik keşke. Ama öyle değil işte. En başta psikolojik derinliğini ve zekasını kaybeden günümüz korku sineması, Fritzl'ın yanında çocuk kuşağı gibi kalıyor.