Hesabım
    Kasabanın Yenisi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,0
    Çok Kötü
    Kasabanın Yenisi

    Kasabanın Yenisi

    Yazar: Orkan Şancı

    Hikayeyi biliyorsunuzdur: Renee Zellweger; Hugh Grant ile Drew Barrymore'un oynadığı "Music and Lyrics"i izleyince bu tarz bir romantik komedide yer almak istemiş ve kendini "Kasabanın Yenisi"nin setinde bulmuş. Buraya kadar güzel. Ama yer aldığı filmde ne Hugh Grant gibi sevimli karakterler yaratan bir adam, ne Grant-Barrymore ya da daha ileri gidecek olursak Tom Hanks-Meg Ryan arasındaki kimya, ne romantizm ne de komedi var.

    Dahası da var. "Kasabanın Yenisi", ait olduğunu iddia ettiği "tür"ün, yani "romantik-komedi"nin o kadar uzağında ki! Miami'deki sıcak yatağından kalkıp şirketin iş yapmayan bir fabrikasını ayağa kaldırmak için buz gibi bir coğrafyaya giden kadın karakter (Lucy) etrafında olup bitenler size daha çok, küresel mali krizde iş yapmayan bir fabrika nasıl para basmaya başlar, konulu bir eğitim filmi gibi gelebilir.

    Aslında Zellweger, şöhrete kavuştuğu "Jerry Maguire"dan beri romantik-komedi için biçilmiş kumaşıyla, o kimselerde olmayan tatlı gülüşü, masum yüz ifadesiyle, her türlü eleştiriden uzak tutmak istediğimiz, "canımız" gibi bizim. Zaten bu "tür"de "yeni" olan da o değil, yönetmen. Danimarkalı Jonas Elmer, hiçbirini izlememekle birlikte, ülkesinde çektiği komedi filmlerinden Hollywood'a transfer olduğunu öğrendiğimiz bir isim. Senaryo kadrosunda ise daha önce "şehirden taşraya" temalı bir film diyebileceğimiz "Sweet Home Alabama"yı yazan C. Jay Cox mevcut. Dahası, Zellweger'in karşısında da, neredeyse oyunculuk kariyeri müzik kariyerinin önüne geçen, gayet yetenekli Harry Connick Jr. var. Yani un var, şeker var ama ortada tat yok!

    Jonas Elmer, Kanada'da çekmesine rağmen Minnesota'nın soğuk havasını başarıyla yakaladığı birkaç manzara dışında olay akışı ve kurgu açısından sınıfta kalıyor. Bunu söyleyebilen bünyenin, filmin kendisinde romantizm ya da mizah duygusu uyandırmamasından şikayet etmesi yeterli olacaktır. Sınfıta kalan öğrencinin artıları da görülmez ya. Elbette Elmer'in zaman zaman "tür"e ait bazı klişelere sığınarak vaziyeti kurtarmaya çalıştığını söyleyebiliriz.

    Mesela; nefret ettiği yere bağlanan kişilik, kavgayla başlayan ama aşka dönüşen ilişki, sert ama sevimli yan karakterin mesut bir sahnede "ağlamıyorum, gözüme birşey kaçtı" deyişi gibi. Zaten bunları da senaryo sağlıyor ki senaryo sana sadece araçları verir. Bunlarla seyirciyi bir yere götürecek olan sensin. Ama Elmer'in filmi, yanlış lastikle yola çıktığı için kara saplanan bir otomobili andırıyor.

    Lucy'nin, yeni çevresindeki "absürd ama doğal" insanlarla etkileşimi ya da hoşlandığı adam olan Ted (Jr) ile yakınlaşmasında, beyninizin duygu merkezinde bir hareket meydana gelmeyeceği için, bu klişeler, yapayalnız, filme ait olmayan parçalar olarak öylece kalakalıyor.

    Lucy'nin hikayesi, sadece küresel mali kriz nedeniyle işyerini ya da işini kaybedenleri değil, hayatının aşkını arayıp bulamayanları da sinir edecek cinsten! Sen tut, istemeye istemeye hiç alışık olmadığın bir kente git; orada aşkı bul! Arada başka şeyler de olsun istiyor insan. "Sleepless In Seattle"daki engeller olsa mesela? Tom Hanks ile ameliyat öncesi Meg Ryan'ın oynadığı sevgili karakterlerimiz, filmin finaline kadar birbirlerini görememişlerdi hatırlayacaksınız. Ortaya da bir romantik-komedi klasiği çıkmıştı.

    Demek ki pahalı futbolcuları kadroya alıp bir takım yaratılmadığı gibi, iyi oyuncuları bir araya getirmek de, işe yaramayabiliyor. Elmer, "buz gibi bir hava vardı, ama onları aşkları ısıtıyordu" gibi bir klişeye bile bizi muhtaç bırakıyor. Zellweger, bir İsviçre-Norveç melezi olarak soğuğa karşı damarlarında yeterince sıcak kan taşıyor olabilir. Ama bu filme romantizm sevdasıyla gidenlerin, kalplerini üşüteceğinden endişe ederiz.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top