Darbe
Yazar: Orkan ŞancıFilmin konusunu "özel yeteneklere sahip bir takım insanların, bir birim tarafından avlanması" olarak özetlemek, sanırız popüler TV dizisi Heroes ile benzerliğini ortaya koymak için yeterli olacaktır. İlk sezonuyla ilgiyi hak eden dizinin sonraki sezonlarda ne hallere düştüğünü biliyorsanız, "Push"un o vasat noktanın da gerisinde olduğunu söylemek, sanırız bir fikir verecektir.
"Heroes"u hiç izlemediğini söylüyor yönetmen Paul McGuigan. Ama ortaya orijinal fikirler koyma konusunda da yeterince uğraşmamış gibi. Film, bir kahramanın içindeki gücü keşfetme sürecini anlattığı iddiasında. "Matrix"in Neo'sunun "uyanışı" gibi "Push"ta da Nick(Chris Evans)'ın uyanmasını bekliyoruz. Ama film bitti bitecek, bizimkinin uyanmaya hala niyeti yok. Nick'in elindeki gücü kullanarak kötüye olan savaşı, film boyunca bir tür ütopik düş olarak kalıyor.
"Push" eğer iddia ettiği gibi bir bilimkurgu filmi ise, ortaya konulan evrende de, o evreni oluşturan unsurlarda da ciddi tutarsızlıklar var. McGuigan, nereden aklına geldiyse klasik "Casablanca" örneğinden hareket edip saklanmaya çalışan karakterler için kültürlerine zıt bir mekan bulmaya çalışmış, Hong Kong'da karar kılmış. İyi de, sizden başka herkesin çekik gözlü ve kısa boylu olduğu bir yerde nasıl saklanabilirsiniz? Dolayısıyla Nick ve nereden çıktığı belli olmayan küçük yol arkadaşı "Cassie" (Dakota Fanning) nin farkedilmesi uzun sürmüyor.
Evreni oluşturan unsurlara gelince. Aslında "Evren" çok iddialı, Uzakdoğuda bir mahalle diyelim. Ortada farklı güçlere sahip insanlar var. "Matrix"te Kahin'i, onu koruyan koruyucu melek Seraph'ı, Anahtarcı'yı, Mimar'ı hatırlayın. Herkesin bir görevi vardı. Çoğu bu güce neden sahip olduğunu bilmese de kendilerinden çok daha üstün bir zeka tarafından çizilmiş yola riayet ediyor, üzerlerine düşeni yapıyorlardı.
"Push"ta da "iknacı", "gözleyici", "taşıyıcı", "gizleyici", "iyileştirici" gibi karakterler mevcut. Hong Kong sokaklarında bas bas bağırarak (Dakota'dan bile fazla) rakiplerini sindiren gençleri de unutmamak gerek, ki bu iki genç, Stephen Chow'un şahane balesi "Kung Fu Hustle"dan fırlamış gibi duruyor.
Ne var ki bir süre sonra kimin ne yaptığını takip etmekte zorlanıyorsunuz. Ne acıdır ki Nick dışında herkes gücünün farkında ama hikaye nereye gidiyor, kim kimi neden öldürmek istiyor, kötü adam kim, ya da bu filmde gerçekten kötü bir adam var mı? gibi sorularla 111 dakika harcıyorsunuz.
"Lucky Number Slevin"la aldığı olumlu eleştiriler hatırımızda olan McGuigan, mavi-yeşil perdeleri kullanmadığı, karakterlerini gerçek mekanlarda görüntülediği için övünmekte haklı olabilir. Ancak bu filmin sanal da olsa farklı bir görsel dünyaya ihtiyacı var gibi. Zira elinde, ne orijinal bir karakter ne de senaryo var.
İki başrol oyuncusuna gelince. Filmi sürüklemeleri umulan Chris Evans ve Dakota Fanning'in rol yapma kabiliyetleri konusunda ileriye dönük ciddi endişelerimiz oluşmuş vaziyette. İki kez Oscar'a aday gösterilmiş Djimon Hounsou'nun bu filmde ne aradığını da sorabilirsiniz.
"Training Day"den beri yakından takip ettiğimiz Cliff Curtis'in, "eşyaların şeklini değiştirme" yeteneğiyle filmin belki de en ilgi çekici karakteri olduğunu söyleyebiliriz. Yanında da "M.Ö. 10000"deki rol arkadaşı, tekinsiz bakışlı Camilla Belle'yi getirmiş.
"Push" bu haliyle bile, fantastik öykülere ilgisi olanları bir ölçüde kendine çekecektir. Ancak aksiyon sahnelerinin azlığı, olanların da niteliği, hayalkırıklığı yaratabilir. Aksiyonun olmadığı uzun bölümlerde de ciddi felsefi açılımlar beklemeyin. Kısaca "afişe kanmayın" türü bir film bu.