Rec: Ölüm Çığlığı
Yazar: Zafer İlbars"Muadilleri olan bir film" diyenler de olacaktır, burun kıvırıp bu filmi "orijinal değil" diye kestirip atanlar da çıkacaktır. "Hikaye anlatma derdi yok" diyenler de.
[Rec] hakkında olumsuz sözler duyabilirsiniz, ama ben tamamen subjektif değerlendirmelerim ışığında filme sonuna dek hakkını vererek "nefis bir film" olduğunu göğsümü gere gere söylemek istiyorum!
Şimdi, aslında büyük fotoğraftan bakmak lazım evvela... Korku filmlerinden zevk almak kendi adıma büyük bir lütuf, çok az şeyle değişebileceğim haz dolu bir deneyim. Yüreğimi ağzıma doğru hareket ettiren bir film beni sadece izlediğim anlarda ilgilendirmez, o anlar uzun süreçlere yayılır. Sürekli bir yayılma halinde psikolojimde ve hayal gücümde yer eder.
En yüzüne bakılmayacak B movie'lerle bile yakınlık kurabilen, Herschell Gordon Lewis'in hastalıklı hayal gücüyle göz 'göre göre' istismar ettiği mütevazi gustomdan, Lucio Fulci'nin zombi filmlerini bir şenlik bellemiş kişisel beğenimden yola çıkarak söyleyebilirim ki; [Rec] benim için ayrı bir yere kurulmuş, aklımda her zaman yer edecek, zaman zaman beynimin perdesinde flashback'ler yaratacak kadar çarpıcı bir deneyimdir. Kişisel beğenilerimi genel anlamda belirtiyorum ki sonradan bir araz çıkmasın, böyle söylüyorum çünkü ben korku filmlerini seviyorum. Benim gibi bir insan için [Rec] nefis bir deneyim. Genelleme yapmadan, son derece kişisel söylüyorum. Bu filmle duygusal br ortaklık kurdum, öyle ki başkasının beğenmemesi bile beni üzer bir parça. Bu yüzden genellemiyor, birinci tekilin ağzından yazıyorum bu yazıyı, izleyip de beğenmezseniz bana mal etmeyin diye. Kimseye ısrarla tavsiye etmiyorum, sadece bu filmi sevdiğimi söylüyorum. Neyse.
Kabul edelim ki sinemada, özellikle korku türünde yeni bir şeyler söylemek, ortaya çıkarmak öyle her baba yiğidin harcı değil. Bu nedenle etrafımda hiç de azımsanmayacak derecede kişinin burun kıvırdığı, "ne yahu bu çalı çırpı kayıtları" diye aşağıladığı "Blair Witch Project" sırf fikriyle ve kim ne derse desin etkileyici finaliyle beni derinden etkilemiştir. Filmin hamlığı ve fikri beni çok fazla etkilerken, çevresinde dönen reklam ve pazarlama tilkilikleri bile bu düşüncelerimi olumsuz yönde etkilemeyi başaramamıştı. Sanırım bu fikrin benzer filmlerin çekilmesine cesaret vermesi sürpriz sayılmamalı. Bu anlamda Cloverfield beni epey umutlandırmış ve filmi izlemeden havasına girmemi sağlamıştı. Bir çok kişinin ve özellikle sinema zevkine güvendiğim arkadaşlarımın hoşuna gitmiş olsa da bende koca bir hayal kırıklığı yarattı Cloverfield. Sadece canavar tasarımı ve bu canavarın gizemi ilginçti benim için ama bu da filme ilgi duymam için son derece yetersiz faktörlerdi. İşte Cloverfield'de bulamadığım heyecanı [Rec] bana sonuna dek yaşattı. Belki de [Rec]'i izledikten sonra Cloverfield'ın vasat bir iş olduğunu daha iyi anladım.
Filmin etkileyiciliğindeki önemli bir nokta coğrafi farklılık... İspanya'da geçiyor film, aslında ispanya'ya dair baskın bir sosyolojik fark koza dönüşmüyor. Bu film Yunanistan'da da geçebilirdi... ya da italya'da... Sözünü etmek istediğim, Amerikan İngilizcesinin izleyici olarak bende yarattığı, bir basmakalıplık haline gelen yarı duyarsız ruh hali. Bu daha çok son dönemlere ilişkin bir şey... Yoksa Amerikan B movie'lere, 70 ve 80'ler korku sinemasına ilgi duyarım. Fakat [Rec] bana şunu kanıtladı: Son dönemlerde "ışık var" dediğim bazı Amerikan mahsulü korku filmleri cidden fos işlermiş. Aslında bu filmlerin arasına Uzak Doğu yapımlarını da koyabiliriz.
1 saat 15 dakika sürüyor film. Bu kısalıkta, sadece çekim yapan tek kameranın gözünden her şeyi gördüğümüzü düşünürsek; filmin serim bölümünün, anında algımızda pres yapıp "dakika 1 gol 1" beklentisi içinde film izlemek isteyenler için son derece uzun olduğunu belirtelim. Ama sabredip bekleyenlerin ve filme hissi yatırım yapan seyircinin son bölümlerde alacağı hazzı, yaşayacağı orijinal korkuyu ve dehşeti çok az şeye değişeceğini belirtmek isterim. Şahsen "dakika 1 gol 1" yapıp bol bol efektle, ters köşeyle tüm heyecanı bütüne yaymaya çalışan, her sahne için nafile kastığını bağıra çağıra söyleyen ve en önemli kozu olan finalde kalmayan gücüyle nakavt olmaya hazır bendenize zayıf bir yumruk gönderen filmler yerine, son dakikada altın bir vuruşla beni yerle bir eden bir filmi tercih ederim.
Yine de pazarlamaya dayalı cümleler kurmak gerekirse; [Rec] beni kendisine sardı, sonlarında cesur yürekliliğimle alay etti, gerçekliğiyle zaten tekinsiz olan apartmanıma bir süre geceleri her girişimde bana acayip bir gerilim yaşama duygusu hediye etti. Yani beni fazlasıyla aldı götürdü ve anlıyorum ki geri de getirmedi.
Bunlar sinemayı ve korku türünü seven, bu anlamda kendisine değişik bir deneyim yaşatan filmlere her zaman hakkını vermeye çalışan bir sinemaseverin bir filme yönelik "borç olarak gördüğü" saygı yazısıdır.
Dediğim gibi tamamen kişiseldir. Bir başkası için "çakma ve dandik film" diyerek kestirip atılarak değerlendirilebilecek bir film de olabilir. Ama bu filmi sevmeyen birinin ne kadar küçümseme ve değersiz olduğunu belirtmeye hakkı varsa, tam aksini düşünen biri olarak bu filmi övmeye ve yarattığı etkiyi anlatmaya benim de hakkım var. Hissi bir sahiplenme diyelim buna.
İşte bu hakkı kullandım..
Üç eksik bir fazla!