Hesabım
    Av Partisi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Av Partisi

    Hava Raporunu Sunuyoruz:

    Yazar: Bige Akdeniz

    Av Partisi, bazı filmlerin içine düştüğü tür karmaşasına çok iyi bir örnek. Gerçek bir olaydan esinlenerek kurgulanan film, bir yandan bir komedi filmi, diğer yandan da bir macera/dram filmi olma çabasında. Her iki türün avantajlarından faydalanarak iyi bir karışım yapma derdinde.

    İki farklı türün elementlerinden tasarlanan bir filmin gerçekten çok usta bir anlatıcıya, yani yönetmene ihtiyacı oluyor. Her iki türün dozajını iyi ayarlamayı bilen, türden türe hoplarken seyirciyi sarsmayan ve bu türlerin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar sağlam bir senaryoya sahip bir yönetmen olmalı. Filmin yönetmeni ve senaristi Richard Shephard, her ne kadar oldukça ilgi çekici bir hikayeden yola çıksa da, iki farklı tür topunu elinde oynatacak kadar cambaz görünmüyor.

    Film, üç Amerikalı televizyon muhabirinin (birisi çaylak muhabir), Bosna savaşı sırasında Müslümanlara karşı girişilen soykırımdan sorumlu Sırp liderini saklandığı yerde bulmak üzere çıktıkları bir macera üzerine kurulu. Zaten gerçek hayat ile bağlantı kuran (Sırp komutanı Ratko Mladic ve birçok savaş suçlusunun hala Sırbistan'da saklanıyor oluşu), onun üzerinden öznel bir kurgu yaratımına giren bir filmi izlemenin kendisi eğlenceli bir süreç. Yani olabilirmiş. Vaad edilen potansiyeli değerlendiremeyen Shephard, bir çuval inciri ziyan ediyor.

    Komedinin tonu kara mizah ile saf Hollywood komedisi arasında gidip gelirken, macera kahraman bazlı bir aksiyon tonunda ilerliyor. Macera kısmı ise yer yer yerini dramatik sahnelere bırakıyor... Bir hava raporunu andıran bu yaklaşımın içine bir de bir tutam melodram atılırsa ortaya ne çıkar diye görmek istiyorsanız Av Partisi'ni mutlaka izleyin... Shephard, madem Saraybosna'nın acı dolu geçmişinden doğan bir hikayeyi anlatıyorum, ortaya acılı birşeyler de atayım demiş gibi görünüyor.

    Doğru bir gerekçe olsa da, yanlış bir sonuçla eşleştirmek ne yazık ki filmi zayıflatmış. Başarılı bir savaş sonrası mizanseni ile (ki filmin görüntü yönetmenliği bu konuda hedefini şaşırmamış) yaratılabilecek hüzünlü bir hava yerine melodramatik bir yan hikaye katkısı tercih edilmiş. Açıkçası bu hikaye, ayrıksı bir katkı maddesinden öteye gidemiyor. Özellikle bu hikayenin bize maceranın ortasında aktarılması bu yapaylığı daha da besliyor.

    İyi bir macera/komedi için diğer gerekli unsur filmin aktörleri kuşkusuz. Cehennem Silahı serisindeki Mel Gibson ve Danny Glover arasındaki kimyayı ve de her ikisinin gerek macera kahramanları gerekse komedi kahramanları olarak ne derece yetkin olduklarını bir düşünün. Aynı durumu Richard Gere ve Terence Howard ikilisinde gözlemlemek oldukça zor (her ne kadar birisi Anglo-Saxon Amerikalı, diğeri Afrika kökenli Amerikalı olsa da).

    Her ikisi de iyi dram oyuncuları, ama komediye ya da komik replikler sarf etmeye pek yakışmamışlar. Aslında onları ne derece suçlayabiliriz bilmiyoruz, çünkü filmin kendisi karışık. Ağır ve hafif, aksiyon ile oldukça durgun sahneler üzerinden zıplayıp ilerleyen bir filmde tutarlı bir performans tutturmak oldukça zor olmalı. Diğer yandan, Gere ve Howard'ın savaş muhabirleri olarak baştaki tanıtımları çok eksik kalıyor, hatta biraz gerçekdışı. İki kişiyi aktif bir savaş sahnesinde göstermek onların savaş muhabirleri olarak algılanmasında yeterli olmuyor ne yazık ki. Her ne kadar bu veri açığı, Howard'ın canlandırdığı karakterin anlatıcı olarak verdiği bilgiler ile kapatılmaya çalışılmış olsa da yeterli olmuyor. İki kahramanın peşinden izleyiciyi uzun bir maceraya sürüklemek istiyorsanız, o kahramanları olabildiğince tanıtmanın zahmetine de girmeniz gerekiyor...

    Filmin senaryosuna gelince. Senaryonun, savaş suçlularının yakalanmamış olduğu gerçeğine ve savaş sonrası Saraybosna'sına karşı bir hassasiyeti var. Bir de bu hassasiyet olabildiğince didaktik ve ilkokul çocuklarına eğitim programı seviyesinde işlenmese ne iyi olurdu. Olup bitenlerin farkında olan birçok insanı da düşünmesi gerekirdi diye düşünüyorum, ama sanırım böyle bir filmin öncelikle Amerikan izleyicisini hedef aldığını da unutmamak gerekiyor. BM, Nato gibi kurumlar ve Amerika'nın savaş suçlularını yakalamaktaki yetersizliğinin üzerine o kadar parmak basılıyor ki, maceranın tadı kaçıyor.

    Kısacası Av Partisi ayarı kaçmış bir film havasında. Görüntü yönetmenliği güçlü ve yer yer eğlenceli kısımları olsa da, hedefini şaşırmış bir film. Farklı türler arasında yerini bulamamış bir havası var. Senaryo zayıf, verilen mesaj bilindik, oyuncular uymamış. Ele aldığı hikaye ile yapabilecekler açısından da bir yönetmen için kaçırılmış bir fırsat.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top