Hepsinden önce iki usta oyuncunun gösterişsiz fakat kusursuz performanslar sergilediği ve çok klişe bir tabirle 'karşılıklı döktürdüğü' bir film bu. Daha önce onlarca filmlerini izlememize rağmen neredeyse ilk saniyeden itibaren Streep'i İtalya'dan kim bilir hangi umutlarla bir askerin peşine takılıp Orta Amerika'nın bağrındaki taşra kasabasına gelen kadın olarak, Eastwood'u da Nat Geo fotoğrafçısı ve yine hayatında belli pişmanlıklar, hayal kırıklıkları yaşamış bir adam olarak kabulleniyoruz. Hiç sırıtmıyorlar. Doksanların o naif havası filmin her sahnesine eşlik ediyor. Belki teknolojinin ve yeni akımların da katkısıyla daha çarpıcı, daha sürprizli vs. filmler çekiliyor, ancak çoğu işte bu örnekler kadar akılda kalıcı olamıyor. Özellikle ikinci yarının belirli bir kısmında biraz fazla Hollywoodlaşıyor gibi oluyor ve bir nebze rahatsız etti izlerken, fakat finalin ardından bu unutulup gidiyor. Senaryo son derece başarılı, zaten çoğu tek mekanda geçiyor filmin. Yalnızca romantik bir yapım olarak düşünmek filme haksızlık olur, çünkü belli bir yaşa gelmiş karakterleri üzerinden aslında hayata dair çok önemli şeyler söylüyor, daha doğrusu seyircileri de düşünmeye sevk ediyor ve bir şeyler hissettirmeyi başarıyor. İster mutluluk deyin, ister hüzün, hayal kırıklığı vb., bir şeyler hissettiriyor.