Hesabım
    Canavar
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Canavar

    Canavar Gerçek!

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Canavar, bir eğlence parkı atraksiyonuna sinema salonlarında en çok yaklaşan filmlerden biri. Disneyland, Six Flags, Tatilya gibi eğlence mekanlarına yolu düşenler şu tür bir bölüme uğramışlardır muhakkak: Sinema salonuna benzer bir odaya girilir. Büyük ekranda bir dinozorun veya canavarın kameranın peşinden koştuğu 10 dakikalık, dandik grafikli bir animasyon gösterilir. Oturduğumuz koltuklar sallantılıdır, yani kamera ne yana dönse o koltuk boyun kıracak hızla o yöne döner. Birinci şahıs kamera ve sallantılı koltuklarla elde edinilmeye çalışan etki, dinozorun seyircinin peşinden geldiği illüzyonunu yakalamaktır.

    Canavar, bu bilindik eğlence parkı konseptini alıyor ve 10 dakikadan 80 dakikaya uzatıyor. Çok daha yüksek bütçeli, bol özel efektli, nefes kesen, dinamik bir eğlence parkı var bu hafta sinemalarda. Film 11 Eylül ve Katrina olaylarına göndermelerde bulunuyor ve her dakika yaşamın tadını çıkarmamız gerektiği mesajını da çaktırmadan araya sıkıştırıyor. Ama filmin "Alias" dizisinden ünlü yapımcıları da, seyirci de biliyor ki, Canavar'ın varoluşundaki asıl amaç, birinci şahıs canavar saldırısı sahneleriyle seyirciyi koltuğundan zıplatmak. Bu basit amaç göz önüne alındığında Canavar gayet etkileyici ve orjinal bir "deney".

    Filmin konusu aslında gayet basit: Ertesi sabah Japonya'daki yeni işine uçmaya hazırlanan Rob, en iyi arkadaşı Hud ve kardeşi Jason tarafından hazırlanan bir sürpriz parti ile karşılanır. Bu arada Rob'un Godzilla'nın yurdu Japonya'ya gidecek olması okuyucuya pek de inceden bir gönderme gibi gelmemiştir umarım. Bir kaç hafta önce uzun zamandır aşık olduğu Beth ile kısa bir ilişki yaşamış olan Rob'un gecesi, Beth'in partiye başkasıyla gelmesi ile darmadağın olur. Tabi ki Rob, bir dakika sonra bütün Manhattan'ın kendi kalbi gibi parçalara ayrılacağından habersizdir. Filmin MTV gençlik dizisi tarzı ilk on dakikasından sonra, Rob ve arkadaşlarının yıkılan binalar, canavar saldırıları ve askeri hücumların arasında hayatta kalmaya çalışmalarını, Hud'un yanında taşıdığı kameranın gözünden izleriz.

    Bu konsepti okuyan çoğu seyircinin aklına gelen ilk örnek, ister istemez Blair Cadısı olacaktır. Sonuçta Canavar, Blair Cadısı'nın daha yüksek bütçeli, adrenalin dolu versiyonu. İki filmde de "izlediğiniz görüntüler gerçektir" tarzı bir numara var. İki film de kasetin uzun araştırmalar sonucu "bulunduğunu" varsayıyor. Fakat Canavar'ın Blair Cadısı üzerine getirdiği orjinallik, kasette bulunan görüntüleri montajlanmadan, olduğu gibi izlediğimiz etkisini yaratması. Filmin yarattığı hava şu: Esrarengiz canavar, Manhattan'ı yok ettikten sonra askerler bu kaseti buluyor, biz de Amerikan hükümetinin üst seviye temsilcileri olarak bu "çok gizli" kaseti baştan sona izliyoruz.

    Filmin önemli diyalogların ve sahnelerin ortasında bir sonraki sahneye atlaması, araya hiç mantık ifade etmeyen iki-üç saniyelik görüntüler koyması montajlanmamış bir kaset izlediğimiz hissini güçlendiriyor. Bu sayede durumun gerçekçiliği ile olan kişisel bağımız güçleniyor. Aynı övgü, bir sürü sahnede suratların yarısını kesen, önemli anlarda kamerayı olay alanının dışında tutan "amatör" kadrajı için de verilebilir. Televizyondan gelme yönetmen Matt Reeves'in, filmin kamerası ve montajının olabildiğince gerçekçi olmasına oldukça kafa yorduğu ortada. Reeves'in ilk bakışta küçük gibi görünen bu tür detaylara olan bağlılığı, Canavar'ın etkileyiciğinin en büyük yoldaşı.

    Canavar, ayrıca gördüğüm en dahiyane flashback kullanımlarından birine sahip. Hikayeye göre izlediğimiz kaset, Rob'un Beth ile olan ilişkisi sırasında çektiği kasetin üzerine yanlışlıkla kaydedilmiş. Yani bu sayede saldırı sahnelerinin arasında kaset her kesildiğinde Rob ve Beth'in ilişkisi hakkında 5-10 saniyelik bilgiler ediniyoruz.

    Filme olan en büyük eleştirim, bu kadar hayati tehlike yaratan olayın arasında Hud'un nasıl olup da halen kamerayı elinde tutup çekiyor oluşu... Sonuçta aklı başında olan herhangi biri, iki yüz metrelik bir canavarın peşinden geldiğini görse, kamerayı anında bir tarafa atıp tam gaz diğer yöne koşacaktır.

    Hadi bu tür bir mantık hatasını Hud'un aptallığına verelim. Peki askerlerin gizli karargahta Hud'un kamerayı kullanmasına izin vermesine ne demeli? Bu tür bir durumda her askerin yapacağı ilk hareket, kamerayı parçalarına ayırıp kaseti yok etmektir. Film, Hud'un "ne olduğunu insanlar izlemeli" tarzı motivasyonunun arkasına saklanıyor, ve bu sebep yeterli olmuyor. Fakat haliyle kameranın hikayenin her hangi bir noktasında yok olması, filmin ortasında kesilmesine yol açacağı için bu mantık hatalarını kabul etmek zorundayız.

    Filme olan bir diğer küçük eleştirim, ana karakterlerin gençlik dizisi tarzı, yarı oyuncu, yarı model fizikalitesine sahip olması. Her ne kadar bütün kadro gayet başarılı bir performans gösterse de, karakterlerin daha ortalama görünüşlü oyuncular tarafından canlandırılması filmin gerçekçi havasını güçlendirebilirdi.

    Tabii ki bu yazıda filmin muhteşem özel efektleri ve saldırı sahnelerinden, canavarın neye benzediğinden bahsetmedim. Bu sürprizleri bozmak bana düşmez. Size tek verebileceğim öğüt şu: Eğer metro istasyonları arasında yürürken arkanızda dev bir örümcek görürseniz, ne olursa olsun o örümceğin sizi ısırmasına izin vermeyin. Isırıktan yarım saat sonraki sonuç pek iç açıcı değil.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top