Hesabım
    Megalopolis: Bir Masal
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Megalopolis: Bir Masal

    Coppola'dan çağlar ötesi, vizyoner bir destan…

    Yazar: Duygu Kocabaylıoğlu

    Catiline’i ve Cicero’yu nasıl bilirsiniz? Ya da bilir misiniz? Her ikisi de Roma İmparatorluk çağının önemli figürleri olan senatörlerdir; Catiline aynı zamanda askerken, adını muhtemelen daha sık duyduğunuz Cicero ise politika adamlığının yanı sıra klasik dönem felsefecisi ve hitabet sanatında usta bir yazardır. Bu gerçek, tarihi figürlerin aralarında ise Katilin Tertibi (Catilinarian Conspiracy) olarak da bilinen ve sonu tabii ki kanlı biten bir çekişme yaşanmıştır. Çağımızın auteur sinemacısı Francis Ford Coppola, işte bu görece az bilinen hikayenin özünü alıp, karakterlerini de ters yüz edip, sinemasal görselliği ise arşa çıkardığı bir filme imza atmış Megalopolis (2024) ile.

    Dünya prömiyerini 77. Cannes Film Festivali’nde yaptıktan sonra eleştirmenleri karpuz gibi ortadan ikiye bölen Megalopolis filmini, ülkemizdeki vizyonu (27 Eylül 2024) öncesi 3. Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin açılış gecesinde, sinema perdesinde izledim. Her ne kadar bir IMAX deneyimi olmasa da açık hava sinemasının dev perdesinin yarattığı etki ile filmden muazzam bir sinema tadı aldığımı en başından belirtmek isterim. Öykünün akışına, temposuna ya da karakter işlenişlerine dair farklı çekinceler olsa da bu 138 dakikalık destansı yapı, aksaklıkları ya da sıkışmışlıkları, kanımca seyirci gözünde bertaraf etmeyi başaracaktır.

    Coppola'nın 40 yıllık hayalinin beyazperdede izdüşümü olan Megalopolis, içinde çürümüşlük, entrika ve ihtişamın kol gezdiği klasik dönem Romasını, aşırı fütüristik bir New York evrenine oturtuyor. Efsaneleşmiş bir yönetmenin sinema tarihine masalsı bir veda busesi olarak da okunabilecek film, en basit tabiriyle salt seyirciler için değil, Coppola'nın öncelikle kendisi için sonra da görsel ve yazılı sanatlar külliyatına saygı duruşu olarak imza attığı bir iş. Ve tek seferde bu filmin içine girip, yüzde yüz anlamak ya da anlamlandırmak mümkün olmayabilir. Her seyrettiğinizde mevzuların farklı bir boyutunu yakalamanın mümkün olduğu bir film Megalopolis. Tıpkı Baba Üçlemesi gibi…

    -

    Özet konusu itibari ile Megalopolis, zamanı durdurma yeteneği bahşedilmiş dahi sanatçı Cesar Catilina’nın (Adam Driver), yeniden inşa edilmesi gereken Yeni Roma / New York şehri için verdiği idealist mücadeleyi ele alıyor. Bir yanda gelecek için ütopik tasarımları olan genç bir nesil varken, karşısında ise geçmişin temsilcisi, muhafazakar ve partizan Belediye Başkanı Franklyn Cicero (Giancarlo Esposito) dimdik duruyor. Yeni Roma bu iki kanat arasında seçim yapmaya çalışırken, Belediye Başkanı'nın kızı Julia da (Nathalie Emmanuel) benzer bir yol ayrımına giriyor: aşk mı, aileye sadakat mi? Yani, aslında hepimizin aşinası olduğumuz klasik anlatıların biraz form değiştirmiş, dibine kadar görsellikle bezenmiş hali Megalopolis.

    Bu biçimsel masalı oluştururken de Coppola, Fritz Lang imzalı Metropolis (1927) filminin fütüristik görselliğinden başlayarak bilim kurgu klasiklerinden sanat tarihine uzanan bir sembolik imgeler geçidi koyuyor önümüze. Heykellerin yıkılışını medeniyetlerin çöküşü ile ilişkilendirebilir, Kolezyum'dan esinlenen düğün sahnesi ile antik Roma’ya ışınlanabilirsiniz. Cesar'ın zamanı durdurma yeteneğini, günümüz post-truth evreninin manipülatif doğasına bir gönderme olarak da okuyabilir, film boyunca Rönesans ve Barok sanatına dair onlarca metaforla hasbihal olurken bir anda kendinizi New York’un simgelerinden olan “Lunch atop a Skyscraper” fotoğrafına bakarken bulabilirsiniz. Ödüllü görüntü yönetmeni Mihai Mălaimare Jr. imzalı bu sinematografik evrende, anlatının gerektirdiği noktalarda -sanki günümüzün Instagram reels’lerine gönderme yaparak- ekran birden çok parçaya dahi bölünüyor. Evet, takibi zor ama aynı zamanda filmin çıtasına uygun bir zorlayıcılık karşımızdaki. İşte tüm bunları yedire yedire anlayabilmek için birden çok kez seyredilesi bir film Megalopolis.

    Oyunculuklarda ise baş karakterlerde özellikle Adam Driver filmi gerçek bir Cesar gibi sırtlayıp sürüklerken, Esposito’nun kötü Cicero’su da karakter oyunculuğunda parmak ısırtıyor.

    Shia LaBeouf karakteri Clodio Pulcher yine şaşırtmayı başarırken, Jon Voight ve Laurence Fishburne gibi deneyimli isimler de eril bir hikaye seyrettiğimizi bir kez daha anımsatıyor. Tüm bunların karşısında kadın karakterler ise erkeklere nazaran biraz zayıf kalmış ve ihtişamlı anlatıya uzak düşmüş gibi duruyor. Nathalie Emmanuel canlandırdığı Julia Cicero ile en ön planda; onu, medyadaki güç hırsını temsil eden Wow Platinum olarak Aubrey Plaza, Crassus Catilina olarak izlediğimiz Talia Shire ve Teresa Cicero olarak seyrettiğimiz Kathryn Hunter izliyor. Entrikalar ve aile bağları ekseninde konumlandırılan kadınlar, aslında tipik Coppola anlatısını 21. yüzyıla taşıyorlar.

    Sonuç olarak Coppola'nın sinema sanatına kendi meşrebince vedası olan Megalopolis, usta yönetmenin biçemsel anlatıda yenilik arayışını sergileyen, büyüleyici bir epik. Şüphesiz ki yer yer kusurlu bulunabilir, Shakespearean/Şekspiryen diyalogların takibi açısından zaman zaman tökezleyebilir ama seyircileri insanoğlunun çıkmazları, karmaşıklığı, hırs ve güç üzerine düşünmeye davet ettiği de bir gerçek. Nihayetinde Milattan Önce I. yüzyıldan Milattan Sonra 2024’e hırsa dair evrimimizde çok da değişen bir şey olmaması, insanlığın ayıbıdır diyelim…

    Megalopolis önce mutlaka sinema perdesinde seyredin…

    twitter.com/duygukocabayli

    Megalopolis: Bir Masal
    Megalopolis: Bir Masal
    Vizyon tarihi 27 Eylül 2024 | 2s 18dk
    Yönetmen Francis Ford Coppola
    beraberinde Adam Driver, Giancarlo Esposito, Nathalie Emmanuel
    Basın
    2,8
    Üyeler
    2,6
    Beyazperde
    4,0

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top