Üç Haydut
Yazar: Ayşegül KesirliSon zamanlarda özellikle Walt Disney ve Dreamworks animasyonları hem üç boyutlu çizimleri hem de içerikleriyle öyle standartlaştılar ki, tıpkı seri üretim Hollywood komedileri gibi birbirine benzeyen ve kendilerine has bir dokunuş teşkil etmeyen sıradan yapımlara dönüştüler. Fiziksel komediyi fazlasıyla ön plana çıkaran hatta belirli bölümlerinde fiziksel komediden başka hiçbir şey barındırmayan bu filmlerin çoğu, günümüzün popüler kültürünü hayvanlar alemine taşıyıp, bununla eğlenmemizi bekliyorlar.
Ve daha da önemlisi bunu yaparken çoğunlukla çocuklara hitap ettiklerini unutup, sadece yetişkinleri hedefleyen esprilerle amaçlarından sapıyorlar. Hayvanların birbirleriyle çarpıştığı ya da sersemce yerlerde yuvarlandığı bölümleri çocuklara saklayıp, sözel esprilerle yetişkinleri tavlamaya uğraşan animasyon stüdyolarının, bugünkü zihniyetleriyle devam ettikleri sürece yetişkinlere çocuk olmayı özletecek, çocuklarıysa ekrana kilitleyecek özgün bir yapıma imza atmaları imkansız gibi.
Usta illüstratör Tomi Ungerer'in sevilen çocuk kitabından beyazperdeye uyarlanan "Üç Haydut," yukarıda bahsettiğimiz standart Amerikan animasyonlarından sıkılanlar için ideal bir tercih. Hayo Freitag yönetmenliğindeki film, gişe kaygısı taşımadan sadece çocuklar için bir şeyler yapmak isteyen ellerden çıktığını her halinden belli ediyor. İçerisinde çocukları eğlendirecek, onları heyecanlandıracak, hatta yeri geldiğinde ürkütecek sayısız malzeme barındıran "Üç Haydut," küçük sinemaseverlere çabuk tüketilecek bir hafta sonu eğlencesi değil, belki yıllarca unutulmayacak bir sinema deneyimi sunuyor.
Sinema deneyiminden bahsetmişken, "Üç Haydut," küçükleri eğlendirmenin yanı sıra sinema konusunda bilgilendirmekten yana bir film. Daha henüz jenerik yazıları gözükürken hikayede yer alacak karakterlerin sahne arkası heyecanlarını dile getirdikleri geri plan sesleriyle açılan film, çocuklara izleyecekleri filmin bir performans olduğunu ve o filmi izlerken sessiz olmaları gerektiğini didaktik olmayan bir dille öğütlüyor. Diğer yandan, tiyatrovari dekoru, çocuk tiyatrolarını anımsatan ışıklandırmaları ve izlenen ekranın ötesinde farklı bir dünya olmadığını vurgulayan sınırlı alan derinliğiyle çocukları sinemanın nasıl bir kavram olduğunu konusunda bilinçlendirmeyi amaçlıyor.
Diğer yandan, bu anlatım biçimi çocuklara filmde yer alan ürkütücü sahnelerin ve kötü karakterlerin 'gerçek' olmadığını benimsetmek için de son derece başarılı bir yöntem. Kuytu bir ormanda at arabalarına soygun düzenleyen bir haydut çetesinin, kısa süre önce yetim kalmış küçük Tiffany'le yaşadıkları maceraları konu edinen "Üç Haydut," üzerinde Alman dışavurumculuğunun etkilerini taşıyan bir film. Dikkat çekici ışık-gölge oyunları, abartılı görsel orantısızlıklar ve her an canlanacakmış gibi duran ağaç motifleri barındıran filmin, görsel açıdan tekinsiz bir atmosfer yarattığını söyleyebiliriz. "Üç Haydut"un hikayesinde ön plana çıkan karakter özelliklerinin, kırılma noktalarının ve sonuç bölümününse Grimm Kardeşler'in masallarını hatırlatan bir yanı var. Alman dışavurumculuğundan aldığı bu ilhamı etkileyici ve özgün bir hikaye yaratmak için kullanan Tomi Ungerer'in çizimleri, filmde neredeyse kusursuz bir biçimde hareketlendiriliyor.
Ungerer'in yarattığı dünyadan yansıyan tekinsiz ve nostaljik atmosferi başarıyla hayata geçiren Hayo Freitag, ortaya koyduğu teatral anlatımla küçük sinemaseverlere gerçekten de unutulmaz bir deneyim vaat ediyor. Ülkemizde Türkçe dublajla gösterilen filmin en güzel yanı da Oya Küçümen, Emir Tayla ve Nilgün Kasapbaşoğlu gibi profesyonel sanatçılar tarafından seslendirilmesi.
İşlerinin ehli isimlerin seslendirdikleri karakterlere kendi imajlarını yükleme kaygısına kapılmadan, seslerini nerede yükseltip, nerede alçaltmalarını bilerek sadece işlerini yapmaları kesinlikle takdir edilmesi gereken bir unsur. Bu durum hem filmde yer alan karakterlere canlılık kazandırıyor, hem de seyredenler için filmi daha bir keyifli kılıyor. Zira gişe kaygısı güden Hollywood animasyonlarında seslendirme yapan popüler isimler, ne de olsa bu işi profesyonel sanatçılar kadar başarılı icra edemiyorlar. Dahası her gün beş reklamdan üçünde duyulan ve 'ben buradayım' diye bağıran tanıdık ses tonlarıyla izlenen filmi oldukça can sıkıcı hale getiriyorlar.
Anlayacağınız "Üç Haydut," hem görsel özellikleri, hem hikaye anlatma becerisi hem de usta işi seslendirmesiyle çocuklara kendilerini hikayenin içine kaptırmalarını sağlayacak bir sinema deneyimi sunarken, yetişkinleri de nostaljik bir ruh haline sokup, çocukluklarına geri döndüren bir yapım. Diğer yandan, "Üç Haydut"u Grimm Kardeşler'in masallarının ürkütücü ve neredeyse vahşi yapısını barındırdığı için sakıncalı bulanlar olabilir.
Nitekim Alman masalları bugünlerde çocuklara keyifli bir masal deneyimi sunmaktan öte onları korkuttukları gerekçesiyle sık sık eleştiriliyorlar. Ancak bana kalırsa çocuk olmak zaten ürkütücü ve vahşi bir şey. Bu masalların yetişkin olduğumuzda bize çocukluğumuzda geldiğinden daha vahşi ve korkunç gözükmesinin sebebi de bize çocuk olma halinin o vahşi ve ürkütücü ruh halini hatırlatmaları belki de. Nitekim Freud'un tekinsizlik tanımı da çocukken çok tanıdık olan bir şeyin yetişkinlikte yabancı bir nesneye dönüşmesi değil mi zaten?