Coco Chanel’den Önce
Yazar: Funda SularözModa geçer, stil kalır... (Coco Chanel)
Kadınların bir pastaya benzettiği giyim tarzını, sadeleştiren, kadını korseden kurtarıp rahat hareket etme imkanı sunarak modada devrim yaratan, günümüzün de fenomenlerinden biri olan Coco Chanel, ölümünün 38. yılında sinemada iki biyografik filmle yad edildi.
Ülkemizde yakın zamanda Büyük Aşk (Coco Chanel & Igor Stravinsky)ismiyle vizyona giren film, efsanevi parfüm Chanel 5'in yapım aşamasında Chanel'in ünlü besteci Igor Stravinsky ile yaşadığı aşk anlatılırken, bu hafta vizyona giren film; Gabrielle Bonheur Chanel'in 'Coco Chanel' olma yolunda geçtiği aslında pek de masalsı olmayan hayatını konu alıyor.
Coco Chanel'den Önce (Coco avant Chanel) 'dönem' filmi, 'aşk' filmi olunca, hele bir de moda ikonunun, öncüsüsün (artık modayla ilgili tüm güzel ithamlar onundur) hayatını Audrey Tautou canlandırınca, film benim karakterimdeki biri açısından 1-0 önde başlıyor. Ama film maalesef istenilen sonuçla bitmiyor...
Hikaye, Coco'nun ablasıyla birlikte yetimhaneye bırakıldığı dönemden başlayarak kaberede şarkıcılık yaptığı, oradan da zengin bir adamın hayatına -önceleri biraz da zorlama olarak- girerek kaderini çizmeye başladığı ve modada yer ettiği zamanlara kadar geliyor.
Filmde görüyoruz ki, Coco'nun istediği sadece 'ünlü' olmaktır, kabul edilmediği züppe ortamlarında baş köşede yer almak. Kabareye çıktığı dönemde terziliği karnını doyurmak için yapıyordur. Ünlü olmak içinse 'Şarkıcı mı olsam oyuncu mu olsam?' sorusu arasında gidip giderken, 'Ben çalışmak istiyorum!' kararıyla zengin adamın dostlarına, kumalarına şapka yapmaya başlar. Ve orada tanıştığı Boy'la hayatının yönü tamamen değişir. Mirasyedi bir zengin kadın avcısı olarak, 'İngiliz asilzadesi' nişanlı Boy'un kuması olur Coco. Ve onun desteğiyle bir şapka dükkanı açar önce ve ardından bir moda imparatorluğunun sahipliği gelir.
Filmin benim açımdan 1-0 önde başlamasına sebep olan öğeler görsel boyutta iyi işlenmiş olsa da, filmin kaçırdığı ve asıl beklenilen cevap yok. Bu kadının istemeden kendini modanın içinde bulduğunu biliyoruz ve korseleri kadınların üzerinden çıkararak modayı sade, zarif, rahat kıvama getirdiğini de. Ama nasıl? Coco anarşist ruhuyla, erkek kıyafetlerini kesip biçerek kendine kıyafetler hazırlıyor. Fakat Coco'nun içinde nasıl bir dönüşüm yaşadığını görsel öğeler dışında yakalayamıyoruz ve film aşk filmine dönüşüyor, onun da ne kadar etkili anlatıldığı tartışılır.
Sonuç olarak söz konusu Coco Chanel'se onu anlamaya yönelik öğelerin daha güçlü verildiği, aşk hikayesi anlatılıyorsa, ağır aksak ilerlemesi yerine daha doyurucu anlatılmasını tercih ederdim. Ama film kostümler, oyuncular ve özellikle Audrey Tautou için bile izlenir. Benim merak ettiğim; aynı yıl içinde hakkında iki film çekilip adeta Coco Chanel çılgınlığına dönüşen bu yılın ardından; Chanel'in spot ışıkları altında bir 'başarı öyküsü' oluşunun karanlıklarında kalan, ve çok da bahsedilmeyen Chanel-Nazi ilişkisinin anlatıldığı bir film gelir mi, bekleyip göreceğiz! 20. yüzyılın en güçlü kadınlarından biri olan Chanel'in pek de ortaya çıkarılmayan -maalesef- bu yüzü de var...