Orijinal Cinayet(ler)
Yazar: Misafir KoltuğuSinemaseverlerin dört gözle beklediği gün geldi çattı.Yaşayan efsaneler Al Pacino ve Robert De Niro 13 sene aradan sonra tekrar aynı filmdeler. Üstelik de Heat filminde paylaştıkları ortak tek bir sahnenin aksine, bu filmde istemediğiniz(!) kadar aynı sahneyi paylaşıyorlar.
Orijinal Cinayet(ler) konusu gereği emekli olmadan önce kendilerine son bir iş daha verilen, New York polis departmanında çalışan iki dedektifin hikayesini anlatıyor. Turk ve Rooster adlı bu iki ortak, yasalardaki boşluklar yüzünden etrafta rahatça dolanan suçluları öldüren bir seri katilin peşine düşüyorlar. Ve ikili seri cinayetler arttıkça, daha önce içeri attıkları suçlulardan birinin suçsuz olma ihtimaliyle karşı karşıya kalıyorlar.
Görüldüğü üzere, Seven ve Brave One filmlerini harmanlayınca ortaya çıkabilecek "orijinal" olmayan bir senaryo ile karşı karşıyayız. Ancak maalesef iş sadece senaryo da bitmiyor. Çünkü filmin yerlerde sürüklenen en üzücü kısmını yönetmenlik oluşturuyor. Evet yönetmen koltuğunda yine Al Pacino'nun kariyerini sabote etmeye yeminli Jon Avnet var. 88 Dakika gibi ikinci sınıf bir televizyon filmiyle içimizi kıyan, başrolü Al Pacino'ya vermekle de yüreklerimizi dağlayan Avnet, bu sefer gözünü Robert De Niro'ya dikmiş ve 88 Dakika'da işlediği suçu bu kez büyük bir günaha çevirmiş.
Tıpkı 88 Dakika'da olduğu gibi, Orijinal Cinayet(ler)'de dışı son derece süslü ancak içi bir o kadar boş olan bir kutu gibi. Film sadece oyuncularının ismi ve büyüklüğüyle değil, kendi başına da o kadar büyük bir egoya sahip ki, asla yerine getiremeyeceği vaatleri sürerken, ağzınızda metal bir pas tadı bırakıp ansızın bitiveriyor. Bu filmde de katilin kim olduğuna dair gereksiz aldatmacalar ve kurgu oyunlarının yanı sıra seyirciden bilgi saklama yoluyla ters köşe yapmayı amaçlayan Avnet, ne yazıktır ki ikidir apış arası golü yiyor. Ne senaryolar görmüş geçirmiş sinemaseverler, daha Avnet "A" demeden alfabeyi tersten sayıp tüm olacağı biteceği doğru bir şekilde tahmin edebiliyor.
Hani sinemayla ilgili klişe bir laf vardır: "İyi bir senaryodan kötü bir film çıkabilir ama kötü bir senaryodan iyi bir film çıkmaz" diye. İyi, hoş hatta doğru bir laf. Yeni ve özgün bir şey sunmayan bu senaryoyu Micheal Mann dahi büyük bir filme çeviremezdi, orası kabul. Ancak şurası bir gerçek ki, kötü olarak adlettiğim bu senaryoyu bile en azından kaliteli ve izlenebilir kılabilirdi.
Bu kanıya ise filmin senaristinden yola çıkarak varıyorum. Righteous Kill, Russell Gewirtz adlı kardeşimizin henüz ikinci film senaryosu. İlk senaryosu ise Spike Lee'nin yönettiği Inside Man. Mükemmel bir senaryo mu? Kesinlikle, değil. Ama Spike Lee gibi iyi ve usta bir yönetmenin elinde A kalite bir suç filmine dönüşmüş hatta büyük bir hayran kitlesine sahip olmuş mu? Evet, olmuş.
Robert De Niro ve Al Pacino'ya gelirsek, olağanüstü oyunculuklarının bu filmi kurtarmaya yetmediğini ve böylesine bir filme göre beş-on gömlek büyük olduklarını söylemek gerek. Özellikle de Al Pacino'nun oyunculuğu ve varlığı bu filme çok fazla. Çünkü, filmde Robert De Niro alışkın olduğumuz bir rolde iken, Al Pacino hiç alışık olmadığımız, silik ve ezik bir yan karakterle karşımıza çıkıyor.
Usta bir oyuncu hiçbir zaman rol ayırmaz ve her rolde oynar derler, ama Pacino'nun bu rolünü, her ne kadar karakteri mükemmel vermiş olsa da, biraz duygusal davranarak pek içime sindiremediğimi söylemem gerek. De Niro'nun adeta yaveri rolünde izlediğimiz, De Niro suçlularla konuşurken yer yer kadrajdan dahi çıkan ve arka fonda boş boş gezinen Pacino'ya, filmde bir de De Niro'nun karısı muamelesi yapılınca insanın tepesi atıveriyor haliyle.
Özetle; beraber oturup telefon rehberi okusalar bile heyecanlanacağımız ve film niyetine izleyeceğimiz bir ikili, kötü bir yönetmenin "film niyetine" çektiği 101 dakikaya kurban olup, tüm heyecanımızı kursağımıza düğümlüyor. Al Pacino ve Robert De Niro'yu yanyana görmek büyük bir keyif olsa da, tercihim böyle bir filmde oynayacaklarsa bir daha beraber film çekmemeleri yönünde olacaktır. Ya da bir daha Jon Avnet'in telefonlarını bile açmasınlar, en temizi bu.
Hakan Bonomo