Neden video oyunlarının sinema uyarlamaları böyle oluyor?
Yazar: Orkan ŞancıBu soruyu sormanın asıl şaşırtıcı tarafı, video oyun evreni ile sinemanın doğasının birbiriyle örtüşebileceğine olan, gittikçe güçlenen inancımıza dayanıyor olmasıdır. İzlediğimiz pek çok modern aksiyon filmi, kimi sahneleriyle bir video oyunundan fırlamış gibidir. 2007 yapımı Shoot ‘Em Up (Hepsini Vur) baştan sona bu şekilde kurgulanmışken örneğin bir Star Wars veya Matrix filmindeki kimi sahnelerde kendimizi bir video oyununun içinde gibi hissederiz. Hele Star Wars öyledir ki ATARI serisindeki nice oyunun tek başına kaynağı olmuştur. Uzay aracını üstten gördüğümüz, hareket eden her şeye ateş ettiğimiz oyunlardan söz ediyorum.
İki evren arasındaki ilişki, uzun süre bu düzeyde kaldı. Arada, birazdan değineceğimiz Far Cry (Uzak Çığlık) gibi sinema uyarlamaları karşımıza çıktı. Sinema, video oyun evrenini peliküle aktarmakta ne kadar yetersiz kaldıysa, tersine, video oyun evrenleri sinematografik olmaya başladı. Starcraft gibi gerçek zamanlı strateji türündeki başarılı yapımlarda ana senaryo, araya serpiştirilen küçük sinematiklerle birbirlerine bağlandı. Bu küçük filmler çoğunlukla yine dijital ortamda yaratılan karakterlerle çekildi. Günümüzdeyse “Heavy Rain” gibi üstün yapımlarda, olaya gerçek oyuncuların da dahil olmaya başladığını görüyoruz. Hatta “hareket algılama teknolojisi”ndeki ilerlemeler sayesinde -Heavy Rain’de olduğu gibi, Ellen Page gibi gerçek bir aktrisin can verdiği bir karakteri yönetmeniz bile mümkün olabiliyor. Bu öyle bir süreç ki, video oyunları artık sinemaya uyarlanmak yerine sinemanın doğasını kendi evrenine taşımayı yeğliyor.
Heykel, resim, mimari, sahne sanatları, edebiyat ve müzik... Hemen hepsinden yüzyılı aşkın süredir faydalanmasını bilen sinema, iş video oyunlarından uyarlama yapmaya gelince “error” veriyor. Bunda belki de en büyük pay, sinema sanatına önem veren isimlerce video oyunlarının hala “hafif” bulunuyor olması. Günümüzde devasa bütçelere sahip olsalar da (bkz. GTA serisi) sonuç değişmiyor. En çok da, uyarlanmaya değecek bir karakter eksikliği hissediliyor. Tomb Raider olarak Oscarlı Angelina Jolie’yi de seçseniz, güzeller güzeli Milla Jovovich’li Resident Evil serisini de yaratsanız, Mark Wahlberg’in nasıl Max Payne’e dönüştüğünü de çekseniz, vasatı ancak aşabiliyorsunuz. Ancak yine son yıllarda “Mirror’s Edge”deki hoplayıp zıplayarak kentin altını üstüne getiren Faith gibi ilgi çekici karakterlerin beyazperdeye göz kırptıklarını es geçemeyiz. Ne yazık ki bir geçmişi bir derinliği olan oyun karakterlerinin sayıca az olması, bu projelerin iyi sinemacılara denk düşme olasılığını da azaltıyor.
Konuyla ilgilenenler için Uwe Boll, lanetli bir isim. Almanların Ed Wood’u olduğunu falan düşünmeyin. Uwe Boll gerçekten kötü filmler çekiyor. Üstelik başarılı olmuş video oyun serilerinin sinema haklarını edinme gibi kötü bir alışkanlığa sahip. Şu ana kadar mahvettiği oyun serilerinden birkaçını sayalım: Alone In The Dark, House Of The Dead, Postal, Bloodrayne.. ve elbette ki bu yazıyı yazdıran Far Cry. Hakkında, film çekmemesi için imza kampanyası başlatılmış bir isimden söz ediyoruz.
Far Cry’ın konusu, seriyi oynayanlar için tanıdık. Eski özel kuvvetler görevlisi Jack Carver ile başarılı ve hırslı bir gazeteci olan Valerie, pasifikte bulunan bir adanın üzerinde var olan, çok gizli bir askeri bilgiyle ilgili araştırma yapmaktadır. Yola çıkmak üzereyken, Dr. Krieger tarafından ciddi bir saldırıya uğrayan ikili, kontrolden çıkan askerlerden kaçarak hayatta kalma savaşının içine girerler. Bu tuhaf adada, Dr. Krieger’in yenilmez asker yaratma uğruna insanlığa vuracağı büyük darbeye acaba dur diyebilecekler midir? Uwe Boll video oyununun hayranlarını da düşünmüyor. Oyunda Cryengine motoruyla yaratılan o muhteşem doğa harikası adadan eser yok. Yeşil rengini mumla arayacaksınız. Doğayla etkileşim sıfır. İnsan hiç değilse oyunu andıran tek bir şey koyar filme...
Kıyaslama açısından; 1993 yapımı Bob Hoskins’li “Super Mario Bros.”un ya da Jean Claude Van Damme’li “Street Fighter”ın, bunun yanında başyapıt kaldığını söyleyelim...
Udo Kier gibi her dönem geçer akçe bir isme sahip olsa da, başrölü Til Schweiger gibi “inglorious bastard” bir aktöre teslim etse de Far Cry çok başarılı bir film değil ne yazık ki. 2008’de çekildiğinde hemen video piyasasına düşen bir filmin bunca zaman sonra sinemada karşımıza gelmesine de şaşırmış haldeyiz. Karşınızda gömülü kalmış kült bir film veya bir B filmi efsanesi olduğunu düşünmeyin.
twitter: @orkansanci