Hesabım
    Palermo’da Yüzleşme
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Palermo’da Yüzleşme

    Palermo’da Yüzleşme

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Palermo'da Yüzleşme'nin Cannes Film Festivali'nde gösterildiği günden bugüne aldığı olumsuz eleştirileri düşünürsek; filmden uzak durmak haklı bir tercih olabilir. Hatta bunu Wim Wenders'e duyduğunuz derin sevgiyle de açıklayabilirsiniz, anlaşılır olacaktır. Öte yandan bütün eleştirilere rağmen filmi izlemek ve durumu kendi gözlerinizle görmek de isteyebilirsiniz; yönetmenin yıllar sonra ilk defa Avrupa'da bir film çektiğini düşünürsek...

    Wenders'in 2000 tarihli etkileyici Sırlar Oteli'nden bu yana çektiği bütün Amerika dönemi filmlerinin samimi (ve ilginç) bir Amerikan romantizmi içeren zayıf işler olduğunu söyleyebiliriz; tabii müzik belgesellerini ve kısa film çalışmalarını dışarıda bırakarak! Yönetmen Bolluk Ülkesi ve Don't Come Knocking ile Avrupa dönemini tam anlamıyla özletiyordu. Fakat Palermo'da Yüzleşme gösteriyor ki, yönetmenin coğrafi değişimlerden kaynaklanmayan daha ciddi bir yaratıcılık problemi var.

    Palermo'da yüzleşme, Almanya'dan İtalya'nın güneyine uzanan bir arayış (yoksa kaçış mı demek lazım?) öyküsü anlatıyor. Fotoğrafı kişisel ifade için bir sanat, hayatta kalmak için de moda olarak ele alan Finn'in kendi yaşamı da moda çekimlerindeki dünyayı andırıyor aslında. Cool stüdyolar, hayran mankenler, ateşli gece hayatı fotoğrafçının hayatının görkemli yönünü temsil ediyor. Diğer yanda, hayatı çeşitli imajlar hazırlamak veya gerçeği fotoşoplamakla geçen fotoğrafçının iç sesinde yankı bulan bir yalnızlığı var. Hayatının sahici noktasını kaybettiğini, imajların peşinde içi boş bir imaja dönüştüğünü düşünüyoruz. Fakat Finn'in en belirgin problemi dönüp dolaşıp zaman kavramında kilitleniyor. O yaşlandıkça zamanın hızlı geçtiğini düşünüyor. Zamanı dondurmak ve durdurmak peşinde koşarken, hayatını sahici bir şekilde yaşayamamaktan ve daha pek çok şeyden şikayetçi.

    Bir yolculuk esnasında üstü açık arabasından görünen manzarayı çekerken yan arabadaki ölüm meleği de adamın kadrajına yakalanıyor. Zamanı durdurmak konusunda beceriksiz olsa da, ölümün yüzünü yakalayabilecek kadar becerikli bir fotoğrafçı aslında. Ölüm tehlikeli okuyla adamın peşine düşünce, Finn için kaçış başlıyor. Bir moda çekimini bahane ederek Palermo'ya gidiyor. 21. yüzyılın metalik gri renklerinden sonra geçmiş yüzyıllardan kalma bu kent ona çok iyi geliyor. Üstelik burada güzel bir ressamla yakınlaşıyor. Fakat ölüm meleği kendi fotoğrafını çeken bu adamın peşini bırakmıyor ve nihayet filmin sonlarına doğru buluşma gerçekleşiyor.

    Aslında kağıt üzerinde Palermo'da Yüzleşme çalışıyor diyebiliriz. Wenders filmin Almanya bölümünü başarılı bir şekilde kotarmış. Finn'in imajların ötesindeki anlam arayışı bizi etkiliyor. Ölüm meleğini çekmesi, başka bir ülkeye kaçışı, hemen hepsi işliyor aslında. Fakat Palermo bölümleri öyle hatalarla dolu ki, sanki buradaki bölümleri başka bir yönetmen çekmiş gibi. Ya da bu noktadan sonra müzik belgeselcisi Wenders olaya el atmış. Wenders punk rock'çı oyuncusu Campino'yu muhteşem Palermo sokaklarında dolaştırıyor ve üzerine dj'lik yapıyor. Kadın kahramanımız ortaya çıktığında, filmin dramatik sulara geri döneceğini düşünüyoruz fakat bu defa yapay ve sıkıcı diyaloglar karşılıyor bizi. Oyuncular tutuk, diyaloglar ilgi çekici değil. Arada Dennis Hopper'ın ölümcül okları bizi kendimize getiriyor.

    9.90 YTL'nin reklam dünyasına yaptığını, Palermo'da Yüzleşme moda fotoğrafçılığı denilen "renkli" alana yapmak istiyor ve üstelik bunu Almanya bölümlerinde başarıyor. Fakat ana karakterin sığındığı Palermo, Wenders'in sevdiği (müzik zevki de tartışılır) şarkılara harika bir fon oluşturuyor sadece. Bu müzik filmi havasını, Giovanna Mezzogiorno katkılı romantik yakınlaşma bile kurtaramıyor. Finaldeki Bergman'vari ölüm meleğiyle yüzleşme bölümü ise en çok inanılmaz etkileyici kütüphane tasarımı ile dikkat çekiyor. Ölümün açıklamaları gizemden yoksun ve bir ölümlü tarafından yazıldığını belli ediyor. Filmin amaçladığı felsefi yüzleşmenin ağırlığını hissettiremiyor. Wenders belki de bu film proje aşamasındayken iki yoldan birini seçmeliydi: Müzikal bir Palermo belgeseli veya gizemli ve karanlık bir fantezi.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top