Halk Düşmanları
Yazar: Murat Özerİki Dünya Savaşı arasında her türlü yasa dışılığın zirve yaptığı Amerika Birleşik Devletleri'nde 'efsane' katına yükselmiş isimlerden biri de John Dillinger'dır. Çetesiyle birlikte giriştiği banka soygunlarıyla nam salan bu kanun kaçağı, 1930'larda devlet için bir 'kâbus'a dönüşürken, sağlam bir 'halkla ilişkiler uzmanı' olmanın verdiği rahatlıkla saklanabilecek yer sıkıntısı da çekmez o dönemlerde. Halka ve halkın parasına dokunmama prensibi nedeniyle yaşadığı bu 'sevilirlik', peşindeki federallerin de işini zora sokar ve her adımını takip etmeye çalışan 'özel birim'in 'mutlu son'a ulaşmasını da geciktirir.
Öte yandan John Dillinger'ın efsaneleşen hikâyesi, sinema için de her daim çekici malzemelerden biri olmuştur. Özellikle 1945 yapımı Max Nosseck filmi "Dillinger" ve yine aynı adla John Milius'un 1973'te çektiği film, bu yasa dışının dünyasını yansıtan en çarpıcı yapımlar olarak dikkat çeker. Milius'un filmindeki Warren Oates'un performansı ise John Dillinger canlandırmalarının tepe noktası olmayı hak eden bir 'tastamam' hissiyatı verir.
Michael Mann'in bu hkâyeye el atmasıysa özellikle sinematografik açıdan neler görebileceğimiz üzerine bir heyecanın tetikçisi oldu bizler için. Yönetmen, 1995 yapımı başyapıtı "Büyük Hesaplaşma"da (Heat) dersini verdiği yasa adamı-kanun kaçağı çatışmasının geçmişe dönük yüzünü kendince yorumlarken, sinema sanatı adına unutulmaz anlar yaratmayı da başarıyor burada bir kez daha. Müthiş bir hapishaneden kaçış sahnesiyle açılan "Halk Düşmanları" (Public Enemies), sonraki dakikalarda karşımıza çıkacak 'kadraj mükemmelliği' üzerine de ipuçları veriyor böylece.
John Dillinger'ın hikâyesini belli bir noktadan alıp ünlü 'sinema çıkışı infazı'na kadar getiren Mann, gangsterin aşkla olan alışverişini de filmin merkezine koyarak 'romantik' bir yaklaşım sergilemeyi deniyor. Aşkı için her şeyi yapmaya hazır Dillinger karakterinin motivasyonunu da açma işlevi üstlenen bu durum, Johnny Depp ve Marion Cotillard arasındaki sarsıcı elektrikle de anlamlanıyor, bir adım ötesine de giderek hikâyenin bütün kırılma noktalarına hakim bir görüntü çiziyor. Kahramanımızın peşindeki ekibin başındaki Melvin Purvis karakterini canlandıran Christian Bale de son zamanlarda karşımıza çıkan bütün 'önemli' filmlerde gösterdiği yetkinliği yineliyor burada. Purvis'in Dillinger inadının yansımalarını Bale'in vücut dilinde tespit ediyor ve sonuna kadar inanıyoruz bu motivasyona.
"Halk Düşmanları"nın temel başarısını oyuncularla açıklamaksa yanlış olur diye düşünüyoruz. Başrol oyuncularının ya da ufacık rollerdeki ünlü isimlerin katkısı yadsınamaz tabii ki, ama Michael Mann'in hikâyeyi yönetme becerisinin uzandığı alanla tutuşuyor filmin fitili ve son ana kadar entrikayı ayakta tutuyor bu çaba. Yönetmen, varoluşa değin problemini olabildiğince basite indirgemiş baş karakterinin ruhsal durumuna uygun bir yapı kuruyor filminde. Kedi-fare oyununu karmaşıklıktan uzak bir biçemle bütünlüyor, insanoğlunun temel zaaflarının tetiklediği bir gerçeklik duygusuna ulaşmayı başarıyor ve veritabanındaki her türlü doneyi incelikli dokunuşlarla değerlendiriyor. Dante Spinotti'nin açık vermeyen görsel derinlik duygusundan da büyük destek alan Mann, bir yandan da müzik kullanımındaki efektiflikle dikkat çekiyor. Özellikle "Bye Bye Blackbird" adlı şarkının hikâyeyi sırtlayan bir görev üstlenmesi, yönetmenin 140 dakikalık bütünü bu çatı altında inşa ettiği hissiyatını veriyor.
"Sinema nedir ve nasıl yapılır?" sorularına cevap bulmak için kaçırılmayacak bir fırsat "Halk Düşmanları". Michael Mann sinemasının mükemmele ulaşma iştahının yansımalarıyla dolu bir film bu. Son derece basit, herkesin bildiği bir hikâyenin nasıl çekici kılınıp hangi argümanlar temel alınarak kurgulanacağı üzerine dersler içeriyor yapım. Özellikle açılış ve final sahnelerindeki kurgu hassasiyetinin altını çizmek gerek. Zira kotarılması son derece zor sahnelerde herhangi bir sekme ya da çapağa rastlamak mümkün değil. Devasa bir makinenin çarkları arasındaki uyum karşısında saygıyla eğilmek kaçınılmaz oluyor buralarda.