Shine A Light
Yazar: Ali ErcivanAmerikan sinemasının en önemli ustalarından Martin Scorsese, bir rock efsanesine dair ilk kez film yapmıyor. 2005 yılında Bob Dylan hakkında bir belgesel olan No Direction Home'da, müzisyenin tüm yaşamı ve kariyerini son derece kapsamlı bir şekilde perdeye aktarmıştı. İzlemiş olanlar, Todd Haynes'in Bob Dylan üzerine filmi I'm Not There'de bu belgesele çok fazla referans verdiğini fark etmişlerdir.
Bu kez Rolling Stones hakkında bir film yapmış Scorsese. Fakat aynı ölçüde kapsamlı olmadığı gibi, bir belgeselden ziyade konser filmi diyebileceğimiz bir yapım Shine A Light. Filmin merkezinde grubun New York'taki Beacon Theater'da verdiği konser bulunuyor. Özel olarak bu film için tasarlanmış olan konser, zorlu hazırlık aşamasıyla, Clinton ailesi gibi özel izleyicileri ve konuk sanatçılarıyla, gerçekten görkemli bir proje.
Bu filmden, Rolling Stones üyelerinin hayatlarını öğrenmeyi beklememelisiniz. Hazırlık sürecinden parçalar veren kısa bir girişin ardından, filmin kalanı boyunca neredeyse sadece konseri izliyoruz. Birkaç şarkıda bir araya giren çeşitli arşiv görüntüleriyle de grubun 45 yılı aşan kariyerleri boyunca geçirdikleri aşamalara dair eğlenceli ipuçları alıyoruz. Ama neticede, zaten bilmediğimiz bir şey söylemiyor bize Scorsese. Sadece, grubun tanıdık bir portresini çizip bizi müzikle başbaşa bırakıyor. Rolling Stones hakkında değil de Rolling Stones gibi bir film çıkarıyor ortaya.
Scorsese açısından hayranı olduğu bir grubu peliküle aktarmış olmaktan daha büyük sinemasal hevesler içerdiği kesin Shine A Light'ın. Klişeleşmiş bir deyiş vardır ve bazı filmler için yerli yersiz kullanılır zaman zaman: "Bu sadece bir film değil, bir deneyim." Karşımızdaki film, söz konusu tanımı hak eden ender işlerden aslında. Shine A Light bir deneyim ve Scorsese'nin bunu sağlamak için aldığı kararlar, karşımızdakini basit bir konser filminden daha fazlası yapıyor.
Her şeyden önce, filmin görüntü yönetmeni olarak her ne kadar çift Oscar'lı Robert Richardson projenin başında yer alsa da, tüm kamera operatörlerinin kendi alanlarında usta görüntü yönetmenlerinden oluştuğunu söylemekte fayda var. Bunların arasında Stuart Dryburgh (Piyano, Duvak), Robert Elswit (Kan Dökülecek), Ellen Kuras (Eternal Sunshine of the Spotless Mind), Andrew Lesnie (Yüzüklerin Efendisi serisi, King Kong), Emmanuel Lubezki (Children of Men, Yeni Dünya), Declan Quinn (Elveda Las Vegas) ve John Toll (Cesur Yürek, İnce Kırmızı Hat) gibi, aynı proje içinde kameraman olarak bulunmalarını insanın aklının hayalinin almadığı isimler var. Normalde her sinema filminde yapılageldiği gibi bazı şeyleri tekrar çekme şansı bulunmadığından, bu isimlerin kamera hakimiyetleri filmin en büyük kozlarından biri.
Ama özellikle ses miksajı, Scorsese'nin seyirciye yaşatmak istediği hissi iyice belli ediyor. En basit şekilde, o an hangi enstrümana yakınsak onun sesinin baskın hale gelmesi ve müziğin sanki tek noktadan ses kaydı yapılmış gibi mikslenmemiş olması şeklinde ifade etmeye çalışacağım bu tercihi. Böylelikle amacın seyirciye sadece o an orada, konserin yapıldığı mekanda değil, aynı zamanda birebir kameranın durduğu yerde olduğu; kurgu ve kamera ile birlikte aslında kendisinin konser salonunda hareket ettiği hissini vermek olduğunu söyleyebiliriz.
Scorsese'nin dinamik rejisiyle, tam da Rolling Stones'un sahnedeki performansı gibi etkileyici bir film Shine A Light. Bir başka klişe deyişle, bir müzik ziyafeti. İleri yaşlarına rağmen hala genç, hala aktif bu sanatçıların işbirliğini seyretmek gerçek bir keyif.