Aşkın (500) Günü
Yazar: Ayşegül KesirliMarc Webb'in ilk uzun metraj çalışması "Aşkın (500) Günü"nün "Sil Baştan" ve "Rüya Bilmecesi" gibi Michel Gondry filmlerinin bir karışımı olduğunu hissettirmesi aslında hiç şaşırtıcı değil. Zira, bahsettiğimiz üç film de 'modern zamanlarda aşk' temasını ele aldıkları gibi klasik romantik komedi anlatımına da meydan okuyorlar. Bununla birlikte, yönetmen Marc Webb de tıpkı Michel Gondry gibi kariyeri boyunca video klip endüstrisinde çalışmış bir isim ve haliyle ilk uzun metraj filminde bağlı olduğu video klip geleneğini sinemaya taşımak için elinden geleni yapıyor. Dolayısıyla, "Aşkın (500) Günü," ister istemez "Sil Baştan" ve "Rüya Bilmecesi" ile aynı dili konuşan bir yapıma dönüşüyor.
Marc Webb, "Aşkın (500) Günü"nde muhteşem kostümler, harika müzikleri, sakinleştirici, mat renkler ve içinde yer almaktan zevk alacağınız mekanlarla süslü bir dünyada geçen hafif 'arızalı' bir aşk öyküsü anlatıyor. Yönetmenin, anlattığı aşk hikayesinin kronolojisini yerle bir eden ve izleyenleri alışıldık romantik komedi gidişatına yabancılaştıran anlatımı, bu aşk öyküsüne aykırı bir karakter kazandırdığı gibi seyredenleri alışılmadık bir sona da hazırlıyor. Webb'in yakın plan kadrajları ve bakış açısı çekimleri ise izleyenlerle karakterler arasında samimi bir bağ kurulmasını sağlıyor.
Bununla birlikte, izleyenlerle karakterler arasındaki empati ve içtenlik dolu etkileşimin en önemli nedenlerinden biri de, Joseph Gordon-Levitt ve Zooey Deschanel arasındaki muhteşem uyum ve kimyevi bağ. Ayrı ayrı takdir edilesi performanslar sergileyen iki oyuncu, bir çift olarak da beyazperdeye oldukça yakışıyorlar. Öte yandan, Levitt ve Deschanel'in performanslarını birbirleriyle kıyaslarsak Joseph Gordon-Levitt'in Deschanel'den bir adım önde olduğunu da itiraf etmemiz gerek. Film süresince alışıldık oyunculuk tarzının dışına çıkmayan Zooey Deschanel, Joseph Gordon-Levitt'in kıpır kıpır, tutkulu ve enerjisini izleyenlere geçiren oyunculuğu karşısında biraz pasif kalıyor. Fakat oyunculardan biri bu derece aktifken diğerinin pasif kalması filmin gidişatının sakin yapısını korumaya da yardımcı oluyor. Bu dinamik, Joseph Gordon-Levitt ve Zooey Deschanel'in canlandırdıkları karakterlerin hikaye içerisindeki konumlarını korumalarına da imkan tanıyor.
Tüm bunlara rağmen, "Aşkın (500) Günü"nün "Sil Baştan" ve "Rüya Bilmecesi" kadar kuvvetli bir yapım olduğunu söylememiz zor. Bunun en belirgin sebebi ise son dakikalarına kadar karakterlerini kendi içlerinde tutarlı ve 'gerçekçi' pozisyonlara yerleştiren filmin, bir noktadan sonra bu özelliğini kaybetmesi. Aslına bakarsanız film süresince Marc Webb'in en büyük iddiası, anlattığı hikayenin romantik komedi türünün büyülü atmosferinden uzak ve bütünüyle gerçek hayatın içinden bir yapıya sahip olması. "Aşkın (500) Günü" daha önce de belirttiğimiz gibi uzun bir süre yönetmenin bulmayı ümit ettiği sahici tonu yakalayan bir yapım. Fakat filmin son perdesinde, yönetmenin karakterleri baskı altına alan ve medeni olmaya zorlayan despot bir tavır takındığını hissetmemek elde değil. "Aşkın (500) Günü"nün insanın içine işleyen, güçlü bir yapım olmasını engelleyen de bu tavır zaten.
Marc Webb, karakterlerinin yaşadıkları onca çalkantının ardından kısa bir süre de olsa içlerindeki öfke, nefret ve intikam duygularını birbirlerine yansıtmalarına yeterince izin vermiyor; acı çekmeyi bir komedi öğesine dönüştüren birkaç klişe sahnenin ardından karakterlerini her zamanki sakinliklerini korumaya ve medeniyete davet ediyor. Bu durum, karakterlerin tutarlılıklarını sekteye uğratıp, iç çatışmalarına ket vurduğu gibi, seyircilerin de içlerinde biriken öfkeyi bir türlü boşaltamamalarına ve izledikleri gerçek hayata yakın duran kesitleri inandırıcı bulmamalarına neden oluyor.
Anlayacağınız "Aşkın (500) Günü," romantik komedi türünün klişe anlatımının dışına çıkmaya çalışırken, gerçek hayat klişelerinin kurbanı olan bir yapım. Bu nedenle de, her ne kadar izlenmesi son derece keyifli bir film olsa da, Marc Webb'in çalışmasını "Sil Baştan" ve "Rüya Bilmecesi" gibi klasiklerin yanına yerleştirmemiz imkansız. Yine de "Aşkın (500) Günü," muhteşem müzikleri, güzel kostümleri, renkli mekanları ve Joseph Gordon-Levitt ve Zooey Deschanel'in eğlenceli uyumu için izlenmeye değer.