Yetimhane
Yazar: Oktay Ege KozakYetimhane, Guillermo Del Toro'nun 2001 yılında Devil's Backbone ile başlattığı, atmosfer ve tansiyon ağırlıklı modern İspanyol korku sinemasının izinden gidiyor. Devil's Backbone, doğaüstü korku elementlerini göstermekte bayağı bir zaman alan, yavaş temposuna rağmen etkileyici ve orijinal bir hayalet hikayesiydi.
Del Toro'nun İspanyol sivil savaşına geri dönüşte bulunduğu yetişkin peri masalı şaheseri Pan'ın Labirenti ise, türün resmi bir üyesi olmasa bile gayet ürkütücü sahnelerden güç alıyordu. Del Toro'nun yönetmenlikten prodüktörlük koltuğuna geçişte bulunduğu Yetimhane, Devil's Backbone'un klasik korku formülüne geri dönüyor.
Bol bol kan ve ani şiddetten güç alan bir korku yerine salyangoz misali yükselen tansiyona ve yarattığı karanlık görsel havaya odaklanan İspanyol korkularını, aynı numaralara başvuran Japon korku sinemasıyla karşılaştırmak kolay. Kanımca hatta bir adım daha ileri gidebiliriz ve Devil's Backbone ile Yetimhane'yi, Japon korkularından bile daha atmosfer bazlı, tempo bakımından daha ağır olmakla suçlayabiliriz.
Bu da demektir ki, gerçek anlamda korkutucu her hangi bir sahneye gelmeden filmin ana hikayesi üzerine rahat bir 50-60 dakika geçireceğiz. Durum böyle olunca ise filmin korku elementlerini destekleyen hikayenin, uzun bir süre ilgimizi çekecek kadar başarılı olması lazım.
Devil's Backbone, bu alanda yavaşlığını hissettirse de başarılı oluyordu. Pan'ın Labirenti ise, fantazi dünyası kadar heyecan ve gerilim uyandıran sivil savaş hikayesine aynı oranda ağırlık vererek mükemmel bir "iki film birden" havası yaratıyordu. Diğer yandan Yetimhane, 20 sayfayı doldurması zor olacak bir kısa hikaye formatını uzun metraja uyarlamak için atmosferi ve tansiyonu uzatabildiğince uzatıyor.
Laura (Belen Rueda), çocukluğunun ilk yıllarını geçirdiği yetimhane'yi yeniden açmak amacıyla bu unutulmuş mekana geri döner. Bir süre sonra evlat edindiği oğlu Simon, hayali bir arkadaş edinir. Simon'un kaybolmasıyla beraber Laura, vahşice öldürülmüş çocukluk arkadaşlarının aslında yetimhaneyi hiç bir zaman terk edemediklerini öğrenir.
Yetimhane, ne yazık ki bu küçük paragrafın ötesinde fazla bir alt hikaye kurmuyor. Film, siyahın bütün diğer soluk renklere üstünlüğünü ilan ettiği, etkileyici ve ürkütücü bir görsel palete sahip. Yetimhane ile ilk uzun metraj sinema deneyiminde azımsanmaz bir kişisel stil belirten Juan Antonio Bayona, senaryonun yarattığı boşluğu bu görsel stille doldurmak için her adımda incelikle işlenmiş kamera hareketlerine başvuruyor.
Saklambaç tarzı bir oyun sırasında, ileri geri pan eden kamera ile hayaletlerin giderek yaklaştığı sinir gerici bir sahne haricinde, filmin yavaş ilk saatinden sonra beklediğimiz korku dolu üçüncü perde bir türlü somutlaşmıyor. Bu handikapın en büyük sebebi Laura'ya musallat olan hayalet çocukların kötü motivasyonlara sahip olmadıklarını, yani bir bakıma iyi ruhlu hayaletler olduklarını baştan bilmemiz. Bu durumda seyirci olarak Laura adına ciddi bir tehlike hissi edinmediğimiz için filme duyabileceğimiz kişisel bir merak ve endişe hissi giderek azalıyor.
Korku, tıpkı komedi gibi gayet sübjektif bir sinema türü. Neyi kimin korkutacağı, kişiden kişiye tamamiyle değişir. Yetimhane, büyük ihtimalle türün hayranlarını etkileyecek, türün acemilerini korkutacaktır. Benim için ise görsel açıdan başarılı bir film Yetimhane. Fakat yavan hikayesi, kolayca tahmin edilebilir sonu ve en önemlisi, yeterince korkutucu sahneye sahip olmaması yüzünden "kolayca unutulabilir" kategorisinde yer ediniyor korku listemde.