Hesabım
    Pars: Kiraz Operasyonu
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Pars: Kiraz Operasyonu

    Karşınızda Politik <br>Aksiyon Sineması

    Yazar: Ali Ercivan

    Deli Yürek adlı televizyon dizisinin beyazperde uyarlamasından sonra ilk kez bir sinema filminin yönetmenliğini üstlenen Osman Sınav, bir kez daha politik görüşlerini aksiyon sinemasının kalıpları içerisinde anlatmaya çalışıyor Pars: Kiraz Operasyonu'nda.

    1990 yılında uyuşturucu mafyasına karşı düzenlediği bir operasyon ertesinde, her iki tarafı da satan muhbiri tarafından vurulan bir başkomiserin oğlu olan Atilla (Mehmet Kurtuluş), küçük kardeşini tek başına büyütmek zorunda kalmış ve babasının izinden giderek bir narkotikçi olmuştur. İdealist polisimiz bazı ilişkilerin üzerine fazla gittikçe, mevki sahibi bazı isimleri rahatsız etmeye başlar. Bu arada kardeşi de (Haluk Piyes), eskiden bağımlı olan kız arkadaşını yeniden uyuşturucu batağına saplanmaktan korumaya çalışmaktadır.

    Pars'ın vaadi, dünya standardında bir polisiye-aksiyon filmi olmak. Biri ilk yirmi dakikası içinde, diğeri de finalinde olmak üzere topu topu iki tane aksiyon sahnesi içeren bir filmin bu vaadini, seyircinin gözünde tatmin edici şekilde yerine getirmesi zor. Üstelik bu iki sahne, başarılı olduğu kadar acemice kısımlar da içeriyorlar. Girişteki tır takibi sahnesi, tüm gereksiz aşırılığına rağmen uygulamada başarılı. Fakat bu sekansın içinde bir de araba kazası kısmı mevcut ki, daha eğreti ve acemice gözükebilir miydi, emin değilim.

    Hareketli ve aksiyon dozu yüksek bir film beklediğini sandığım izleyicimize, filmin iki buçuk saate varan süresinin geri kalanının büyük ölçüde laftan, konuşan kellelerden ibaret olduğunu söylemek gerek. Ve çoğunlukla iyi yazılmış diyaloglarla da konuşmuyorlar doğrusu.

    Sinemasal nitelikleri açısında bakıldığında Pars, hantal bir film. İlgi çekici bir entrika kurduğu söylenemez. Filmin ana karakterleri olan narkotikçi ekibimizin öyle pek çekici, fişek gibi bir halleri yok. Yavaş hareket ediyor, çok fazla konuşuyor, filmde gerçekleşen tüm operasyonlarında da olay mahaline bodoslama dalmaktan öte bir zeka göstermiyorlar. Atilla'nın bayan meslektaşı Asena (Nida Şafak) ile arasındaki yakınlık ve bundan İnci (Pelin Batu) karakterinin hikayeye girişiyle bir romantik ilişki ve kıskançlık üçgeni yaratma çabaları da, başarıyla uygulanamadığı için havada kalıyor. Yeri gelmişken, bir kasaba kızı olduğunu belirten bir rehber öğretmenin (İnci'nin mesleği bu), nasıl o evde yaşayabildiğine de açıklama getiremedim doğrusu. Aynı şey, kardeşini tek başına okutmaya çalışan bir polis dedektifi için de geçerli doğrusu.

    Mehmet Kurtuluş'a gelirsek, kendisinin bir aksiyon filmini taşıma potansiyeli olabilir ama bu filmdeki karakteri ve oyunculuğu seyirciyle arasına öyle bir duvar örür nitelikte ki, Atilla'ya herhangi bir yakınlık hissedemiyoruz. Duygularını çoğunlukla anlamadığımız, hatta bazı acıları da belli bir noktadan sonra sanki unutulur gözüken bu karakterin böylesine mesafeli olmasının sebebi, sadece oyunculuktan kaynaklanmıyor tabii. Senaryo ile rejiden kaynaklı eksiklikler de, karakteri umursamamızı ve sevmemizi engelliyorlar.

    Yabancı bir görüntü yönetmeni ve besteci ile çalışan Osman Sınav, işin bu kısmını sağlam kazığa bağlamış. Filmin görselliği ya da müziğiyle ilgili hiçbir sıkıntısı yok. Çatışma sahneleri, makyaj efektleri, görsel efektler gayet başarıyla kotarılmış. Fakat bu potansiyelin, acemice bir polisiye film denemesini kurtardığı söylenemez. Pars, dinamik, akıcı ve cazibeli bir film değil. Bazı oyuncu seçimlerindeki isabetsiz kararlar da buna ekleniyor. Lise öğrencisini oynayan yaşları aslında daha büyük gençler sırıtmıyor da mesela; onların en fazla akranı gibi gözüken Pelin Batu, rehber öğretmen rolünde inandırıcı olamıyor. Osman Sınav'ın Süper Baba'dan beri işlerinde hep bir yer verdiği genç isim Eray Demirkol örneğin, kabadayı hallerine hiç yakışmıyor.

    Udo Kier'e de kısaca değinmeden olmaz. Bu özel aktöre, son derece kısıtlı bir rol yazılmış. Kötü yazılmış bazı diyalogları oturduğu yerden seslendirmekten öte bir alan tanınmamış kendisine. Türk filmlerinden dünyaca ünlü aktörler kullanılınca neden sonuç, hemen her zaman bu oluyor? Onları göstermek yetiyor mu gerçekten sinemacılarımıza? Onların sağlayabileceği potansiyel neden hep çarçur edilip değerlendirilemiyor? Udo Kier ve Pars örneğinde olan da, sadece bu malesef.

    Metne ya da içeriğe gelirsek, iki temel problem göze çarpıyor. Öncelikle didaktizm. Film sadece diyaloglarında değil, söyleminde de didaktik. 80'li yılların Türk filmlerindeki disco sahnelerinin sadece daha cüretkar, daha iyi çekilmiş bir versiyonu var mesela Pars'ta. Gençliğin bugün yaygın bir şekilde uyuşturucuya bulaştığı gerçeğini inkar edemeyiz; buradakine benzer olayların aralarında yaşanabildiğini de. Ama bir tanıtım filmi söylemiyle yaklaşmak bu meseleye, hiçbir genci herhangi birşeye ikna etmeyecektir.

    İşin diğer tarafındaysa, Sınav'ın politik görüşleri var kuşkusuz. Pars, hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde, milliyetçiliği ele alıp Türkiye'deki azınlıkları suçlu konumuna oturtuyor. Her suçun ardından azınlıkların çıkması ile, Kürt kökenli siyasetçiler toptan uyuşturucu kaçakçılarını destekliyor olması ile kalmıyor, kahramanımızın diline de Türk milliyetçiliği egemen oluyor. Yeri geldiğinde ülkemizdeki siyah göçmenler bile yabancı düşmanlığından paylarına düşeni alıyor.

    Bu türden bir yaklaşımı filmin bir sinema eseri olarak zaafına dönüştüren şey, saldırganlığın, dayatmacılığın, buyurganlığın ötesinde hiçbir pozitif söylem sunmuyor olması. Sinemanın da, hayatın kendisi gibi apolitik olması mümkün değil. Ama en azından yapıcı olup olmadığını bir filmi değerlendirirken kriter olarak görebiliriz sanıyorum.

    Osman Sınav, belli bir süredir dertlerini popüler ürünler aracılığıyla anlatmak istiyor. Bu çok güzel. Ama Pars gösteriyor ki, bu türden bir sinemanın gerektirdikleri henüz gerçekleştirilemiyor. Aksiyon sahnelerinden diyaloglarına, senaryosundan karakterlerini işleyişi ve oyuncu yönetimine, yetkin bir film değil karşımızdaki. Osman Sınav açısından aşılacak çok engeller var hala ortada.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top