Örümcek Adam Başlıyor...Yeniden.
Yazar: Fırat AtaçSam Raimi'nin 2002'de başlattığı Örümcek-Adam (Spider-Man) üçlemesinin ilk iki filmi beklentileri karşılamıştı. Raimi, müthiş tecrübesi ve çizgi roman mantığını oldukça iyi kavradığını ortaya koyan yönetmenlik tercihleriyle dünya çapında 2.5 milyar dolar hasılat yapan bir üçleme yaratmıştı. Üçüncü filmin yeterince gişe yapmasına rağmen eleştirel anlamda yerden yere vurulması Sam Raimi'yi dördüncü filmi yapmak konusunda isteksiz bir moda soktu. Buna başrol oyuncusu Tobey Maguire de eklenince proje yattı. İyi ki yattı çünkü üçüncü filmde dahi Spider-man karakterini canlandırmak için fazlasıyla kart olan Maguire ile bu iş süperkahraman türünden çıkıp komedi/macera türüne daha yakın duracaktı.
Peki bu sebepler ilk filminin üzerinden on, son filminin üzerinden beş sene geçmiş bir seriyi yeniden ele almayı gerektiriyor mu? Yapımcılarının tanıtım sürecinde üzerine basa basa vurguladığı ''Spider-man'in anlatılmayan hikayesini anlatacağız'' iddiası dışında (ki bu iddianın hakkını verdiklerini söylemek güç) başka güvendikleri dallar ya da yapmak zorunda oldukları sorumlulukları olduğuna inanmak daha mantıklı. Belki Marvel ile bir film daha çekmek üzerine anlaşmışlardı, belki son filmin serinin karizmasını bozduğunu düşünüyorlardı, belki fragmanlarında devamlı yüklendikleri ''Spider-man'in bakış açısından bolca sahne eklenmesi'' fikrine güveniyorlardı, belki IMAX ve 3D'nin rüzgarını arkalarına almak istiyorlardı, belki çizgi romanın 50. yılı için bir kutlama düşünüyorlardı, belki sadece normal hayatta da sevgili olan Andrew Garfield ile Emma Stone arasındaki kimyaya güveniyorlardı... Bu belkiler uzar gider ama hiçbiri Sam Raimi'nin üzerine bir çarpı koymayı gerektirecek güce sahip değiller ne yazık ki.
Yeni filmin diğer ilk filmden en önemli farkı Peter'ın anne ve babasıyla henüz filmin başında tanışmamız. El emeği göz nuru formüllerinin kötü insanların eline geçmesinden korkan ebeveynleri Peter'ı Ben Amca ve May Hala'sının (biz bu ikiliyi senelerce bu isimleriyle tanıdık ancak sanırım Amerika'da var olan akrabalık tanımları kafa karışıklığımızın en büyük nedeni. Yoksa amca ile halanın evli olduğunu düşünmek en basit anlamıyla ensesti akla getiriyor) yanına bırakıp sırra kadem basıyorlar. Sonrası bildiğimiz gibi. Büyüyen Peter asosyal bir genç oluyor, genetik olarak elden geçirilmiş bir örümcek tarafından ısırılıyor ve bir takım süper güçler ediniyor. İyilik timsali amcasının bir hırsız tarafından öldürülmesine kadar bu güçleri eğlenmek için kullanan Peter, bu andan itibaren 'büyük güçlerin büyük sorumlulukları beraberinde getirmesi' ilkesine dayanarak maskeli bir suç savaşçısına dönüşüyor.
Daha önce de belirttiğim gibi bu anlatılmamış bir hikaye değil ancak senaristlerin orijinal 'İnanılmaz Örümcek Adam' çizgi romanına bağlı kalarak hikaye üzerinde olumlu yenilikler yaptıklarını da söylemek gerekiyor. Filmin en büyük avantajı Peter Parker'ın daha eğlenceli bir karakter olması. Önceki Peter'ın aksine mizahi yeteneği olan, hoşlandığı kızla ilgilenen ancak onu takıntı yapmayan, güçlerini ilk kullanmaya başladığında kendine kötü davrananları ve suçluluları aşağılayan, ebeveynlerinin kendisini terketmesi üzerinden motivasyon sağlayabilen hatta kaykay bile kullanan bir Peter'dan bahsediyoruz. Sırası şaşmadan neler olacağını bilsek de daha üç boyutlu bir karakter üzerinden bunu izlemek filmden sıkılma tehlikemizi sıfırlıyor. Zaten filmi problemi sıkılmak ya da eğlenceli vakit geçirmemek değil, tüm iyi niyete rağmen gerekliliği konusundaki soru işaretlerini kafamızdan atamamak...
Filmografisinin bu filmden önceki tek parçası Aşkın (500) Günü ((500) Days of Summer)' ile klişelerden sonuna kadar arınmış başarılı bir romantik komediye imza atan Marc Webb, soyadından dolayı bu projeye atandığını düşünenlere (web 'örümcek ağı' anlamına geliyor) inat yeterli bir yönetmenlik sergiliyor. Özellikle karakterlerin birebir iletişimde olduğu sahnelerde tavan yapan başarısını çizgi roman hissiyatını daha aşağıya çekip gerçekliğe yakın durma konusundaki tavrı ile destekleyince filmin büyük bir kısmını vasatın üstünde tutuyor. Batman Başlıyor (Batman Begins) ile başlayan ve yeni tarz bir süperkahraman filmleri silsilesi yaratan 'karakteri daha insancıl yönleriyle ele alma, mitolojiyi biraz daha karanlıklaştırma' çabasını Webb'de de görmek mümkün. Bunu yaparken lise romantizminden de vazgeçmeyip kafaları biraz karıştırsa da Peter'ın ilk aşkı Gwen'in klasik yan komşu kızı klişelerinden uzak bir karakter olması bu romantizmi iğreti olmaktan çıkarıyor. Fakat iş aksiyon sahnelerine geldiğinde klasik 21. yüzyıl aksiyon sineması hastalığı tekrar ortaya çıkıyor ve kimin kime vurduğunun belli olmadığı, her beş saniyeye on kesme düşen bir karambol izlemek zorunda bırakılıyoruz. 'O kamera neden bu kadar hızlı hareket etmek zorundadır?' sorusunun cevabına olan merakım süredursun, Hollywood aksiyon filmleri yaratıcılarının, film içerisinde her fırsatta ti'ye aldıkları Uzakdoğululardan bu konuda bir şeyler öğrenmesi gerekiyor.
Bu tip filmlerde fazla üzerinde durulmaması gereken 'neden olduğunu açıklamama' durumu The Amazing Spider-Man'de o kadar fazla ki o konuda da iki kelam etmemek olmaz. Ben Amca'nın şanssız ölümü abartılı bir tesadüfler komedyası şeklinde tezahür ediyor mesela. Bunun yanı sıra insan hali pamuk gibi bir adam olan (muhtemel devam filmlerinde öyle olmayacağını anlamamız kesin olsa da) Dr. Curt Connors'un Lizard'a dönüştüğünde neden bu kadar yıkıcı davrandığı, onunla beraber şehre inen kertenkele sürüsünün nereden geldiği, bir diğer kötü adam Rajit Ratha'nın köprü sahnelerinden sonraki akıbeti biraz havada kalmış gibi. Lizard'ın yeterince ilgi çekici bir kötü adam olmadığı ise su götürmez bir gerçek. Hulk'la Godzilla karışımı CGI yaratımı ne kadar alışıldıksa, büyük kapışmanın gökdelende geçmesi ve yine geri sayım yapan bir füzemsinin olması yenilikler iddiasında olan bir film için pek de olumlu referanslar değil.
Müziklerinde James Horner'ın kulak tırmaladığı, başta Andrew Garfield olmak üzere tüm oyuncularının başarılı performanslar sergilediği, çizgi romanın yaratıcısı Stan Lee'nin kütüphane görevlisi olarak küçük bir cameoyla arz-ı endam ettiği The Amazing Spider-man, Yenilmezler (The Avengers) sonrası Kara Şövalye Yükseliyor (The Dark Knight Rises) öncesi yaz döneminin en kafası karışık işlerinden biri. İyi yanlarıyla kötü yanları birbirine çok yakın bir yaz eğlencesi. Devam filmlerinde çıtayı yükseltip yükseltemeyeceği ise şimdiden merak konusu...
firat_atac@hotmail.com
firatatac.tumblr.com
twitter: firatatac