Senaryosunu da yazan Pascal Pascal Laugier’in yönetmen koltuğunda oturduğu “Martyrs”, yine aynı Laugier’e göre anlı şanlı büyük Fransız stüdyoları ve ünlü aktrislerce reddedilen bir proje olarak hayata geçmiş…
Son derece yanlış bir biçimde Eli Roth’un çektiği “Hostel”a (2005) benzetilen film 16 Ekim 1971 tarihli kısa bir belgesel ile başlıyor…
Kaçırılarak işkenceye tabi tutulan on yaşındaki Lucie (Jessie Pham), bir yolunu bularak kurtulmuş ve devlet tarafından bir çocuk bakımevine yerleştirilmiştir…
Rehabilitasyon sürecindeki Lucie’nin biricik arkadaşı yaşıtı Anna’dır (Erika Scott) …
O nedenle de başta polis olmak üzere yetkililer, Lucie’nin sırrını paylaşmış olabileceği düşüncesi ile Anna’nın ifadesine başvurmaktadırlar…
Ama Anna’ya anlattıklarına göre Lucie, ortam karanlık olduğu için kendisine bunları yapanları teşhis edememiştir…
Anımsadığı tek şey, çok korktuğudur…
Yalnız Lucie’nin bitmek tükenmek bilmeyen bir kâbusu daha bulunmaktadır…
Ki, o da kendisine dadanarak sürekli olarak “ruhen” ve “bedenen” zarar vermekte olan bir kadının hayaletidir…
Öyle ki:
Örneğin; aynı odayı paylaşmalarına karşın gecenin bir yarısı Lucie bu yaratıkla köşe kapmaca oynarken, Anna mışıl mışıl uyuyabilmektedir…
Neyse…
Aradan on beş yıl geçer…
Marie (Juliette Gosselin) ve ağabeyi Antoine (Xavier Dolan) anne (Patricia Tulasne) ve babaları (Robert Toupin) ile beraber güle oynaya Pazar kahvaltılarını yaparlarken birden kapı çalar…
O da ne?
Eli silahlı yirmi beş yaşındaki Lucie (Mylène Jampanoï), kapıyı açan baba ile anneyi hiç tereddüt etmeden anında, sonrasında da çocukları yere indirir…
Beklemeden telefonla arayarak on beş yıllık dostu Anna’yı da (Morjana Alaoui) durumdan haberdar eder…
Derken yine sadece kendisinin görebildiği hayaletin tacizine uğrar ve biraz zor da olsa evden dışarıya doğru koşarak kurtulur…
Karşılaştığı Anna, kolaçan için eve girer…
Nasılsa herkes ölmüştür ve (pek de inanmadığı) hayaletin onunla bir işi yoktur…
Gördüğü manzara tam anlamıyla büyük bir felakettir…
Cesetleri yok ederek ortalığı temizlemek üzere geceyi evde geçirirler…
Anna cesetleri, dışarıda önceden kazılmış olan bir çukurun içine atmak üzere taşırken birdenbire annenin ölmediğini fark eder…
İşte o anda, Lucie yeniden saldırıya uğrar…
Bu aslında Lucie’ye verilen bir “Bitmedi!” işaretidir…
Ve bunun üzerine bir kez daha harekete geçen Lucie, Anna’nın kurtarmaya çalıştığı annenin de işini bitirerek günün “Z” raporunu alır…
Peki şimdi tamam mı?
Tam tersine heyecan yeni başlıyor…
Emin olun geride, eğer yüreğiniz kaldırırsa son derece müthiş bir “ikinci bölüm” daha sizleri bekliyor olacak 2,8 milyon Avroluk bir bütçeyle kotarılan bu kapalı tek mekân “işkence terörü” filminde…
Üstelik henüz, Lucie’nin gözünü kırpmadan öldürdüklerinin “gerçek failler” olup olmadıklarını bilmediğimiz gibi talihsiz Lucie’ye musallat olan “hayaletin kimliğinden” de haberdar değiliz…
Keyifli seyirler,