Nefes’e Rakip...
Yazar: Ayşegül KesirliUzun yıllar boyunca savaşlarla, politik yasaklarla ve sınırlamalarla mücadele etmek zorunda kalan Güney Kore Sineması oldukça köklü bir geçmişe sahip. Ancak son yıllarda ülkemizde sinemaseverlerin giderek daha da fazla ilgisini çekmeye başlayan Güney Kore sineması hakkında oldukça kısıtlı bilgiye sahibiz. Çünkü vizyon salonlarında Kim Ki-duk ve Chan-wook Park filmleri dışında Güney Kore sinemasını temsil eden değişik örneklerle karşılaştığımız pek söylenemez.
Bu hafta gösterime giren Yoon-ki Lee yönetmenliğindeki Bir Gece Birdenbire vizyon salonlarındaki Kim Ki-duk ve Chan-wook Park hakimiyetine son veriyor. Bizlere tıpkı haziran ayında gösterime giren Joon-ho Bong yönetmenliğindeki Yaratık gibi Güney Kore sinemasını temsil eden farklı bir örnekle karşılaşmanın mutluluğunu yaşatıyor.
Bir Gece Birdenbire, ölmek üzere olan komşularının yıllar önce ortadan kaybolan kızını bulmak için Seul sokaklarını dolaşan iki gencin hiç tanımadıkları bir genç kızla yaptıkları anlaşmanın ahlaki boyutunu sorguluyor. Filmde, yaşlı adamın on yıldır kendisinden haber alınamayan kızı Myeong-eun'ın kimliğine bürünüp, ölüm döşeğindeki adamı kandırmakla görevlendirilen genç kızın bu görevi üstlenip, üstlenmemesi uzun uzun tartışılıyor. Ancak film bu davranışın ahlaki açıdan doğru mu yanlış mı olduğu konusunda didaktik bir söyleme dönüşmekten özellikle kaçınıyor. Tartışmayı bilinçli olarak sonuçsuz bırakarak farklı bir konuya yönelen Bir Gece Birdenbire'nin esas derdi aile kavramını ve insan ilişkilerini sorgulamak.
Film boyunca adını bir sır gibi saklayan genç kızın gözünden karmakarışık bir aile ortamını izliyoruz. Yaşlı adamın erkek kardeşi dışında hiçbir sahici akrabanın bulunmadığı, komşularla dolup taşan evin ünlü mitolojik karakter Odysseus'un hikayesini hatırlatır bir hali var. Sizin de anımsayabileceğiniz gibi Troya Savaşı'ndan memleketi Ithaki'ye dönmek üzere yola düşen Odysseus evine vardığında karısını ve mal varlığını elde etmek için sıraya girmiş türlü taliplerle karşılaşır. Odysseus'un evden uzak kaldığı süre boyunca evinde yatıp kalkan ve mal varlığını tüketen bu talipler ile Yoon-ki Lee'nin karakterleri arasında belirgin bir paralellik mevcut.
Gerektiğinde bütün gece uyumayıp, bahçede mangal yakarak ya da içki içip, zaman zaman yerlerde uyuya kalarak nöbet tutan bu karakterlerin esas amacı hasta adamı son yolculuğuna uğurlamak gibi gözüküyor. Öte yandan her birinin yaşlı adamın mal varlığından kendilerine düşecek payın ne olacağını düşündükleri ve bu yüzden de gece gündüz yaşlı adamın evinde nöbet tuttukları her hallerinden belli oluyor.
Aslında karakterler, film boyunca gösterdikleri çelişkili davranışlarla yaşlı adamın mal varlığına konmak için mi, yoksa gerçekten de hasta adamı son yolculuğuna uğurlamak için mi evde bekledikleri konusunda şüpheye düşmemize neden oluyorlar. Yoon-ki Lee'nin evin içinde dolaşıp, karakterlerin farklı odalarda gerçekleştirdikleri enteresan muhabbetlere ve timsah gözyaşlarına tanıklık eden kamerası içinde bulunulan ikilemi başarıyla yansıtıyor. Başrolde yer aldığını iddia edebileceğimiz genç kızın gözlemleri ve davranışları da bu ikilemi gözler önüne sermek için kuvvetli bir destek oluşturuyor.
Aslına bakarsanız, Myeong-eun'ın kimliğine bürünen genç kız kendi içinde büyük bir karmaşa barındırıyor. Genç kızın sessiz sakin duruşu ve ağzından zar zor çıkan bir iki kelimeyle hareketlenen çekingenliği, içinde var olan karmaşayı vurgulamak için başarılı bir dışavurum şekline dönüşmekte. Ölmek üzere olan yaşlı adamın evinde konaklayan komşularının ve erkek kardeşinin çelişkili davranışları genç kızın kendi içinde yaşadığı karmaşa ile birleştiğinde ortaya gerçekten oldukça anlamlı ve etkileyici bir hikaye çıkmakta.
Genç kızın kendi kişisel öyküsünden ilham alarak, yaşlı adamla hiçbir bağlantısı olmadığı halde onu tanıyan birçok insandan daha hakiki bir hüzne bürünmesi ve hastayla çok daha derin bir ilişki kurması filmin ana fikrini besleyen en belirgin öğe. İlk dakikalarda temelleri atılan ahlaki tartışmanın da genç kızın yaşlı adamla kurduğu ilişki sayesinde sözcüklerle ifade edilemeyecek kadar anlamlı bir sonuca kavuştuğunu söyleyebiliriz.
Bir Gece Birdenbire, fazla sözcüğe gerek duymadan, vurguladığı birkaç bakış, yenilen sıcak bir yemek ya da ayağa giyilen renkli bir çorap görüntüsüyle tahmin edebileceğinizden çok daha anlamlı, etkileyici cümleler kurabilen bir film. Genç kızın kimliği üzerine kurduğu gizemli hikayeyi başarılı bir karakter dramına çevirmeyi başaran yönetmen Yoon-ki Lee, bu filmle gerçekten takdir edilmeyi hak ediyor.
Filmin son dakikalarında çözülen gizem, hem izleyicileri sürpriz bir sona kavuşturuyor, hem de anlatılan öyküyü bütünlüyor. Böylelikle her karesinde kendine has görsel bir şiirsellik barındıran Bir Gece Birdenbire ile vizyon salonlarında Güney Kore sinemasını temsil eden Yoon-ki Lee, hem geçmiş çalışmalarını merak ettiğimiz hem de gelecek çalışmalarını heyecanla beklediğimiz bir isme dönüşüyor.