Sıradaki Korku Saçması...
Yazar: Ali ErcivanÜretim tarihinin üzerinden oldukça fazla vakit geçmiş bir başka korku filmi daha Türkiye'nin sinema salonlarında yer kaplıyor. Filmin oyuncularından Forest Whitaker'ın, geçen sene İskoçya'nın Son Kralı ile Oscar ödülü kazanmış olmasının bu geç vizyon şansıyla ilgisi bulunduğunu varsayabiliriz. Ancak ne yazık ki, Whitaker Oscar'ına kavuşmadan önce yıllardır kalburüstü bir filmde yer almadı. Kanıt isteyeni, Lanetli Bataklık'a davet ediyorum.
Korku öğeleri içeren masal kitapları yazan bir kadın olan Claire Holloway, son kitabında anlattığı bataklığı ve yakınındaki evi sürekli kabuslarında görmektedir. Kabuslardan yola çıkarak mı kitabı yazdığı, yoksa kabusların kitaptan sonra mı başladığına dair tahminlerde bulunabiliriz ama doğrusu filmin kendisi böyle detayları anlaşılır kılmak konusunda oldukça beceriksiz. Claire, izlediği bir televizyon programında, tesadüfen bu evin gerçekten var olduğunu öğrenince yola düşer. Söz konusu televizyon programı ve içeriği de filmin geri kalanıyla hiç ilişkilendirilmez; unutulur.
Gerisi, benzeri korku filmlerinin klişeleriyle dolu. Küçük bir kız çocuğunun hayaleti, geçmişte evde yaşanmış sözde korkunç olaylar, tekinsiz bir kasaba, vs. Fakat karşımızdaki o kadar fena bir film ki, burun kıvırdığımız onlarca benzeri filmin yine de düzgün bir şekilde uyguladığı şablonu bile layığıyla perdeye aktaramıyor. Yer yer anlaşılır olma sıkıntısı bile yaşayan bir film Lanetli Bataklık. Karakterleri ve öykü gelişimi içinde organik bir yapı oluşturamıyor. Sahte gerilimler ve sürprizler ile ite kaka ilerliyor.
Birçok türdeşi gibi Lanetli Bataklık'ın da yaşayan karakter yaratabildiği söylenemez. Ancak bunu daha da ileriye götürüp, karikatür düzeyinde tiplemeler yaratmaktan bile aciz kalıyor. Ana karakterimiz hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyoruz. Bazı bilgilerin ancak filmin final kısmında bizimle paylaşılmasını anlayabiliriz. Benim bahsettiğim ise Claire'in nasıl bir insan olduğuna dair temel nitelikler. Filmdeki rollerin hepsi boş birer kabuktan ibaret. Onları tanımamız, anlamamız için yeterli veri sunulmuyor. Dolayısıyla, hiçbirini umursamak mümkün değil; perdede cereyan eden şeylere tepki vermek de.
Oyunculukların da olumlu bir katkısı yok. Bir zamanlar şansı denenmiş ama tutunamamış aktris Gabrielle Anwar ile basbayağı antipatik Justin Louis, tam anlamıyla dökülüyorlar. Sevip saydığımız Forest Whitaker'ın bile, elindeki ne idüğü belirsiz parapsikoloji uzmanına katabileceği bir şey yok.
Bu tür filmlerin belli düzeyde karşılamayı şart gördüğü estetik düzeyi yakalamakta da başarılı sayılmaz Lanetli Bataklık. Göze fena gözükmeyen reklam ışıklarının ardında, görüntü yönetimi basit detaylarda çuvallayabiliyor. Rüya, geri dönüş, gerilim sahnesi gibi her vesilede kullandıkları bir trük bulmuşlar. Televizyonların sadece tepe ışığıyla yaptıkları aktüel çekimleri hatırlatan, ışıkla ilgili bir fikir bu. Kötü bir fikir değil ama hem gerçekdışı hem de beceriksizce geçişler yapılarak olur olmaz kullanılıyor.
Ardı ardına ortaya çıkan, hepsi aynı tornadan çıkmış korku filmleriyle ilgili bıkkınlığımı ifade ettiğim ilk yazı bu değil. Fakat sanırım Lanetli Bataklık değerlendirmenin en dibinde "deli saçması" ibaresiyle yer almayı hak ediyor. Bu neresinden tutsanız elinizde kalan senaryolara nasıl bunca para yatıracak birilerini buluyorlar, ben gerçekten şaşırıyorum. Senarist Michael Stokes'un altına imza attığı yeni projenin Bratz olması da gayet manidar zaten.