Sevgili John
Yazar: Melis Zararsız2006'nın en çok satan romanlarından Nicholas Sparks imzalı Dear John, 2010 yılında yönetmen Lasse Hallström tarafından beyazperdeye uyarlandı. Sparks romanları, mutlaka romantizm ve trajedi barındırmasıyla ünlü. Sevgili John da bu iki öğeyi barındıran romanlardan, dolayısıyla bu hikayenin etkileyici bir sinema filmi haline gelebileceğini düşünmek, bir yönetmen için elbette kaçınılmaz.
Mart 2001'de geçen hikayede, Amerikan ordusunda özel bir birlikte görevli olan John Tyree, iki haftalık iznini kullanmak için babasıyla yaşadığı kasabaya döner. Burada tesadüfen tanıştığı, hayır kurumlarında çalışan üniversite öğrencisi Savannah'a aşık olur ve iki hafta boyunca büyük bir aşk yaşarlar. Görev yerine geri dönmek zorunda olan John, Savannah ile mektuplaşmaya başlar ve altı ay boyunca bu aşkı mektuplarla sürdürürler. İzin zamanı aşkının yanına dönmeye karar veren John Tyree, 11 Eylül olayları yüzünden orduya geri çağırılır.
İsveç'te çektiği filmlerden sonra Hollywood'da şansını deneyen yönetmen Hallström, 90'lı yıllarda iki sağlam filmle akıllarda yer etmişti (Gilbert'in Hayalleri ve Tanrının Eseri Şeytanın Parçası) Sevgili John ise bu değişik filmlerden sonra oldukça sıradan bir romantik dram filmi fakat çok da es geçilesi bir film sayılmaz.
Herşeyden önce iki oyuncunun yaşadıkları aşkı yansıtışları, çok inandırıcı. Birbirlerine çok uyumlu bir ikili bulmuş yönetmen ve aralarındaki aşka inanmamızı sağlamış oyuncuların başarısı...Sorunlu bir kişiyi canlandıran, John'un babası rolündeki ünlü oyuncu Richard Jenkins?in performansı da dikkate değer doğrusu. Filmin bir handikapı ağır ilerlemesi ve uzun sürmesi fakat bunu da şaşırtıcı, beklenmedik çıkışlar yaratarak kurtarmış adeta yönetmen. Şaşırmayı beklediğimiz bir film değil çünkü, sıradan bir romantik komedi gibi ilerlese de ters köşeye yatırdığı yerler yok değil.
Filmde bazı boşluklar olduğunu da söylemek lazım. Üzerine gidilebilecek karakter analizleri kimi noktalarda eksik bırakılmış, belli ki süre yetmemiş. Bazı noktalar ise, eski Türk filmlerinde görüp eleştirdiğimiz, iyi ama neden gerçeği konuşup sonuca varmıyorlar dedirtecek şekilde uzatılmış. Fakat filmin çok romantik bir aşkı anlatırkenki atmosferiyle, John karakterinin orduya katıldığındaki savaş atmosferinin kontrastı da, filmi klasik bir romantik drama olmaktan kurtarmış diyebiliriz.
Tabii filmden öyle doğru dürüst bir 11 Eylül eleştirisi filan beklemeyin. Filmin öyle bir iddiası yok kesinlikle. 11 Eylül, konunun sadece küçük bir detayı, ana karakterlerin aşklarını yaşayamamalarının nedenlerinden biri. Afganistan'da yerli halktan birinin Türkçe konuşması ve bu şekilde askerleri tuzağa düşürmeleri de bizim için ayrıca ilginç bir detay.
Savaş ve aşkın birarada işlendiği bir film olarak işin savaş kısmı gerçekten de çok hafif geçmiş, savaş adeta aşkın fonu olarak kalmış. Burada şunu düşünmeden edemiyoruz, olaylara Amerikalıların tarafından bakmasıyla film gerçekten de sığ bir bakış açısına sahip.. Olaylara iki taraflı bakan bir durumu yok. Ama dediğimiz gibi, böyle bir iddiası da yok filmin, esas konu romantizm.
Son zamanlarda sinemalarda bol bol aksiyon, bol bol animasyon ve bir dolu sürreal hikaye izliyoruz; daha natürel, daha hafif, daha duygusal bir hikayeyi özledik diyorsanız, Sevgili John'u keyifle izlemeniz mümkün. Filmin müzikleri de oldukça güzel. Buradan dinlemenizi tavsiye ederim.