Lanetli Topraklar
Yazar: Zafer İlbarsSon dönemde uzakdoğu ve eski korku filmlerini yeniden çekerek sinemaseverlerin ihtiyaçlarını giderme yoluna giden Amerikan sineması, bu dalda kimi zaman çok satan korku romanlarını da sinemaya uyarlayarak mevcut sıkıntısına çözüm bulmaya çalışıyor. "Lanetli Topraklar" da yazarı Scott Smith'in kaleme aldığı çok-satan gerilim kitabından uyarlanmış bir film. Üstelik kendisi aynı zamanda Oscar adaylığı olan bir senaryo yazarı olunca, yapımcılar için bu eseri sinemaya uyarlamak çok daha cezbedici bir hal almış olmalı. Bu cezbedicilik bununla da kalsa iyi.
Korku edebiyatının tartışmasız en önemli yazarı olan Stephen King tarafından roman "korkunun çığlık atan fotoğrafı" olarak tanımlanmış. Durum böyle olunca ve böylesine övülen bir malzeme sinemaya aktarılınca ister istemez insanda bir beklenti yaratıyor. Ama maalesef hemen söylemeliyiz ki, filmimiz alanında yepyeni bir yaklaşım sunma konusunda her ne kadar istekli olsa da bu konuda ikna edici olmakta zorlanıyor. Yönetmen insan vücudunun işgal edilmesi ve bunun sonucu vücudun kontrolünü kaybetmesi fikrinin ürkütücülüğünden yola çıkarak gerilimi yüksek tutmaya çalışan bir film ortaya çıkarmak istemiş. Bu anlayış, karakterlere bir şeylerin saldırmasından çok içsel korkunun uyandırılmasına yönelik bir durumun sergilenmesine önem verildiğini gösterse de, ne yazık ki film bir korku severin artık karnının tok olduğu o klişeleri kullanma mahkumiyetinden kurtulamadığı gerçeğini de değiştirmiyor.
Yapımcılar sanırım gençleri uzak bir coğrafya yollayıp başlarını belaya sokmaktan sıkılmayacaklar. Yenilik olarak da "bakın bu kez yepyeni bir yere yolladık kurban gençlerimizi" diyerek savunacaklar kendilerini. Filmin Meksika'da, Aztek harabelerinde geçmesi izleyiciye bir farklılık olarak sunuluyor belki de. Aslında bunu düşünmek bile çok fazla ve safça bir iyimserlik ama en hafif tabirle enayi yerine konmadığını düşünmek isteyince ister istemez böyle zorlama mazeretler üretmek durumunda kalıyorsun.
Madem bizi Azteklere, maya harabelerine götürüyorsun öyleyse bu gizemli uygarlığın sana sağladığı avantajları filminde kullanmalısın. Bir sürü malzeme var bu gizemin içinde, bunları hikayeye yansıtmak çok mu zor? Ama bu derinleşme tercihi çöpe atılıp kan revan içinde bir film yapmayı tercih etmeyi kolaycılığa kaçmak olarak değerlendirmek çok da yanlış sayılmaz. Kitabı okumadığım için bunun hikayeden kaynaklanan bir eksiklik mi olduğunu bilemiyorum tabii. Fakat küçümsenmeyecek bir etki yaratmış bir edebi eserin böyle bir durumu es geçeceğine de pek ihtimal vermiyorum.
Derinleşmek yerine Hostel türü filmlerle yarışmayı tercih eden filmimizin ismi konusunda yapılan tercih de tartışmaya açık aslında. Her ne kadar "Lanetli Topraklar" ismi mevzu ile bağlantılı olsa da, film için hiç de davetkar bir isim değil. İçinde ve özellikle başında "lanet" kelimesinin geçtiği film adedini düşünecek olursak, bu standart tercih bile filmin vaad ettiği dehşet konusunda tereddütler yaşamanıza sebep oluyor. Böyle bir isim pazarlama açısından oldukça riskli duruyor.
Zaten klişe paranoyası içerisinde uzun süredir bocalayan ve uzun süredir sıkılan korku filmi seyircisi için hiç de çekici bir isim değil. Şu eleştiriye yapmak normal şartlarda aslında filmde olumsuzlanacak çok az şey bulup da olumsuz bir şeyler yazmak adına zorlamada bulunmak gibi değerlendirilebilirdi. Ama böyle bir durum söz konusu değil. Tam tersine isminin standartlığı filmin ahvalini ortaya koyan en kestirme kanıt gibi duruyor.