Mistik Olay
Yazar: Melis ZararsızBir filmin senaristi ve yönetmeni aynı kişi olduğunda o işin diğerlerine nazaran daha samimi bir iş olduğunu düşünüyorum. Shyamalan da bu konuda samimiyetine inandığım bir yazar/yönetmendir.
Bildiğim kadarıyla sekiz filmi var Hintli yönetmenin. Korku ve gerilim öğelerini kullanışı açısından Hitchcock'vari bir tat bıraktığı söylenir. Onlarca ödül almış ve herkes tarafından beğeniyle karşılanmış meşhur Altıncı His filminin yazarı da yönetmeni de kendisi... 2000 yılında doğaüstü bir gerilim filmi olan Ölümsüz'ü çekti. Ölümsüz, Shyamalan'ın klasiklerinden biri olarak kabul edildi. İşaretler, Sudaki Kız gibi filmleri de kah beğenildi kah eleştirildi ama illâ ki çok konuşuldu.
Mistik Olay, 2006'dan beri sesi çıkmayan Shyamalan'ın ilgiyle beklenen filmiydi. Gene karşımızda klasik bir Shyamalan filmi var diyebiliriz ve gene çok konuşulacağını öngörebiliriz ama film eleştirilmeyecek gibi de değil.
Mistik Olay, doğal afetlerin arttığı bir coğrafyayı ve dünyanın sonunun yaklaştığını hissettiren bir zamanı kendine dert eden bir film. Filmin atmosferinde baştan itibaren bir tedirginlik, belirsizlik, şaşkınlık duygusu hakim. Mark Wahlberg, gerçekten de anlaşılması güç olayların birbiri ardına geldiği hikayede şaşkın rolünü çok güzel giyinmiş üstüne. Zooey Deschanel de gizemli, neredeyse olaylarla bir ilgisi mi var diye şüphe uyandıracak kadar ilginç bir kadın rolünü başarıyla canlandırmış. Fakat uyandırdığı şüpheye şapka çıkartırken bir süre sonra senaryoda bu şüphelerin açığa çıktığı noktalardaki boşluklar ve basitlikler, izleyicide bir aptal yerine konma duygusu uyandırıyor. Filmde kimi zaman yer alan espri öğeleri de keza aynı şekilde. Gerilimin, gizemin dorukta olduğu anlarda, şakaya en son ihtiyaç olan zamanlarda öyle espriler yapılıyor ki, Shyamalan bunu bilinçli yapıyor, ortama sarkazm katmaya çalışıyor diyip geçmeye çalışsanız da düpedüz rahatsız oluyorsunuz.
Senaryo da yönetmenlik de kendisine ait olmasına rağmen, başta belirtmiş olduğum samimiyet duygusundan koparıyor bu filmde Shyamalan izleyiciyi. Doğal bir afet sonucu insanların kimyalarının değişerek intihar etmeleri konusu elde önemli bir bilezikken, özellikle senaryodaki anlamsızlıklarla ve bu denli özensiz çekilmiş olmasıyla film, Shyamalan bu, ne yapsa yeridir, dememizi bekliyorsa da çok şey bekliyor gibi görünüyor.
Filmin ikinci yarısında gerilimin arttığını, özellikle başrol oyuncularının doğal afetten korunmak için sığındıkları evin ve evin sahibesinin gizemli davranışlarının oldukça yerinde kullanıldığını ve seyirciyi ciddi ciddi gerdiğini söylememiz mümkün. Ama film adeta pasta dilimleri gibi bu şekilde bölünerek etki ediyor izleyicide. Ev sahneleri gerilim açısından iyiyken, yol sahneleri gereksiz espriler ve bir türlü bir yere bağlanmayan samimiyetsiz diyaloglarla can sıkıyor. Bu doğal afetin bitkilerle ilgili olduğunu anlayalım diye, olayın iki kez değişik parklarda meydana geldiğini öğrendiklerinde "Gene mi park? Hmm" gibi tamamen samimiyetsiz diyaloglar kullanarak Shyamalan ne gibi bir tat bırakmak istemiş bizde, gerçekten anlamak güç.
Mekanlar ve oyunculuklar başarılı, tedirginlik, şüphe öğeleri de iyi kullanılmış, bu açılardan, yeni bir Shyamalan filmini de kaçırmama dürtüsüyle, evet izleyelim ama söylemek gerekir ki büyük beklentileri karşılayabilecek bir yapısı yok filmin. Shyamalan'ın düşüşe geçtiğini söyleyen çok eleştiri vardı zaten 2006'dan beri, bu film de bu düşüşün bir parçası mı, öngörmek için daha erken belki. Ama bu son filmde üzücü olan, un varken, şeker varken, amaç helva yapmak değilmiş gibi bir his uyandırması.