Aşkın Peşinde
Yazar: Ayşegül KesirliOrta yaşlı üniversite profesörlerinin yirmili yaşlarını sürmekte olan kız öğrencileriyle yaşadıkları tutkulu gönül ilişkileri, hiç şüphesiz ki sinema camiası tarafından sık sık dile getiriliyor. Jerry Lewis'in başrolünde yer aldığı ilk "Nutty Professor"dan, Woody Allen imzalı "Husbands and Wives"a kadar farklı türden birçok filmde karşımıza çıkan bu tema, Isabel Coixet'in son filmi "Aşkın Peşinde"de de tekrarlanıyor. Uzaktan bakıldığında alışıldık konusu ve bilindik çatışmalarıyla oldukça sıradan bir film izlenimi uyandıran "Aşkın Peşinde," Isabel Coixet'in öykü anlatma kabiliyeti sayesinde son derece özgün ve taze bir yapıma dönüşüyor.
Birçok sahnesinde, zaman kavramının elle tutulur varlığını hatırlatan "Aşkın Peşinde"nin yer yer Julian Schnabel'in "Kelebek ve Dalgıç" filmini andırdığını söyleyebiliriz. Aslına bakarsanız bu benzerlik o kadar da rastlantısal değil. Çünkü Isabel Coixet de filminde, tıpkı Schnabel gibi, bir kaybolan değerleri yeniden keşfetme hikayesi anlatıyor aslında. Coixet'in yaşlanmanın anlamını, bakmakla görmek arasındaki ince ayrımı ve yaşlı bir adamın gözünden gençliğin nasıl tanımlandığını oldukça etkileyici bir biçimde irdelediği film, özellikle kamera ve ışık kullanımıyla takdir topluyor.
Isabel Coixet, filmin açılış sahnesinden itibaren doğru kamera açısının doğru ışıkla yarattığı muhteşem kombinasyon sayesinde başrolde yer alan Ben Kingsley'nin tüm yüz ve boyun çizgilerini gözler önüne sermekte. Böylelikle, Kingsley tarafından canlandırılan David Kepesh karakterinin zaman kavramıyla, yaşlanma süreciyle ve gençlik hayranlığıyla ilgili tüm takıntılarını Kingsley'nin bedeninde yansıtmayı başaran Coixet, aynı tekniği Penélope Cruz üzerinde de uygulamakta.
Bu şekilde, David Kepesh'in fiziksel görünüşüne ve daha da önemlisi gençliğine tutkun olduğu Consuela Castillo, Coixet'in kamerasında tüm çizgileri filtrelenmiş, gerçekdışı bir güzellik olarak sunulmakta. Penélope Cruz'un eski moda saç kesimi, resmi kıyafetleri ve yüzüne Sophia Loren siması kazandıran makyajıyla canlandırdığı karakterin plastik duruşunu başarıyla sırtladığı filmde, Consuela Kepesh'in de sık sık dile getirdiği gibi bir 'sanat eseri'ne dönüştürülmekte.
Diğer yandan, uzun bir süre boyunca zamanın üzerine etki etmediği bir karakter olarak sunulan Consuela'nın, filmin sonlarına doğru 'bakılmaktan' öte 'görülen' bir nesneye dönüşmesiyle Isabel Coixet'in anlatım tekniklerinin de bir anda değiştiğini özellikle belirtmek gerek. Penélope Cruz'un tüm yüz hatlarını, göz çizgilerini ve olağan ten rengini görünür kılan Coixet, böylelikle daha önce hiç karşılaşmadığımız bir Penélope Cruz'la tanışmamıza olanak tanıyor. Bu sunumla beraber, son derece duygusal ve etkileyici bir atmosfer yaratmayı başaran yönetmen, seyredenlerin kalplerini fethetmeyi başarıyor.
Diğer yandan, Isabel Coixet kendine has anlatım teknikleriyle karakterlerin içsel çatışmalarını ve değişken ruh hallerini başarıyla dile getiriyor olsa da Philip Roth'un "The Dying Animal" romanından beyazperdeye uyarlanan filmin senaryosunun, kimi noktalarda yetersiz kaldığını da üzülerek itiraf etmek gerek. Philip Roth imzalı David Kepesh serisinin sonuncu kitabı olan "The Dying Animal," belli ki Kepesh karakteri üzerine üretilmiş hali hazırda var olan bir malzemenin üzerine kat çıkıyor.
Filmin gidişatının David Kepesh'in iç çatışmalarını derinleştiren ve karakterin bağlanma korkusunu anlamlandıran bu malzemeleri içermemesi ise büyük bir eksiklik hissi yaratıyor. Özellikle Kepesh'in oğlu Kenny ve yakın dostu George ile yaşadığı gelgitleri gözler önüne seren yan öykülerin gücünü azaltan bu durum, bir anlamda Kepesh karakterini de eksik ve yüzeysel bir simaya büründürüyor.
Belki de "Aşkın Peşinde"nin 58. Berlin Film Festivali'nde aday olduğu Altın Ayı'yı José Padilha'nın "Tropa de Elite" filmine kaptırmasının altında da bu eksiklik yatıyor. Isabel Coixet'in, başarılı performansı "Aşkın Peşinde"ye kendine has bir derinlik ve anlam katsa da filmin senaryosunda var olan aksaklıklar gidişatın sürükleyiciliğine belli bir oranda ket vuruyor. Ancak bütün bu aksaklıkları bir kenara bırakırsak, "Aşkın Peşinde," oyuncu kadrosunda yer alan Ben Kingsley, Penélope Cruz, Dennis Hopper ve Patricia Clarkson gibi oyuncuların cesur performansları ve Isabel Coixet'in etkileyici yönetimiyle şekillenen oldukça başarılı bir film. Sadece Penélope Cruz ve Ben Kingsley arasında var olan çarpıcı uyum için dahi izlenmeye değer.