Hesabım
    Ölümcül Oyunlar
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Ölümcül Oyunlar

    Ölümcül Oyunlar

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Ölümcül Oyunlar'ın varoluşundaki amaç, bana o klasik baba-oğul sigara senaryosunu hatırlatıyor. Sert babaların yaramaz çocuklara ders vermek amacıyla başvurdukları bu senaryonun, alkolden uyuşturucuya uzanan değişik versiyonlarını duymuşsunuzdur. Fakat ben en basit örneğini öne süreyim: Disiplinci Baba, çocuk yaşta oğlunu sigara içerken yakalar. Oğlanı bir odaya kilitler, önüne on paket sigara atar ve sigaraların hepsini bitirmeden odadan çıkmasını yasaklar.

    Babanın teorisi şudur: Kısa sürede ekstrem oranda sigara içmek zorunda kalan çocuk, abartı sigara tüketimi yüzünden hasta olacaktır. Bu sayede hayatı boyunca ne zaman sigara görse iğrenecektir ve bir daha içmek istemeyecektir. Bu yaklaşımın geçerliliği ve insancılığı saatlerce tartışılabilir tabii ki, fakat şimdilik pratik bakımdan yaklaştığımız stratejiye şu ilginç varsayımı ekleyelim:

    Hayal edin ki bu çocuk sizsiniz, senaryo aynı, fakat bu sefer boğazınıza sigara tıkıştıran şahıs babanız değil ama tanımadığınız bir yabancı. Ve üstüne üstlük bu işkenceyi çekmeden önce bilet parası vermeniz bekleniyor. Sinemada Ölümcül Oyunlar'ı izlemek işte bu tür bir deneyim.

    Bu sefer aşırı tüketim sebebiyle tiksinmemiz gereken ürün sigara değil, kurgusal şiddet. Michael Haneke'nin 97 yapımı Avusturya'lı orijinali çekimi çekimine "Amerikanca"ya tercüme ettiği "sosyal deney"in amacı, televizyonda veya sinemada olsun, her tür kurgusal şiddete alışmış seyircinin burnunu gerçek şiddetin çirkinliğine sürttürmek.

    Filmin basit kurgusu burjuva bir aileyi esir alan iki psikopatın, gece boyunca aileyi türlü işkenceden geçirmeleri etrafında dönüyor. Fakat bu sefer anlatım, kurbanlar yerine katillerin tarafını tutuyor. Yani bir süre sonra ne olursa olsun, katillerin kazanacağını biliyoruz. Hatta orijinal yapımın hayranlarına tanıdık gelecek bir uzaktan kumanda, bu durumun ne olursa olsun değişmeyeceğini kanıtlıyor. Böylece klasik hikaye anlatımı kurallarına göre ilk iki perde boyunca işkence çeken zavallı kurbanların, üçüncü perdede kurtulmalarını ve intikam almalarını bekleyen seyirci, bu konfordan erkenden esirgeniyor.

    Baş katil Paul (Michael Pitt), sık sık dördüncü duvarı kırıp seyirciye konuşuyor ve onları kurbanların tarafında olmakla, alışılmış klasik bir son arzulamakla suçluyor. Mesaj basit: Seyirci olarak yıllarca başkalarının işkencesinden haz aldık, son anda kötü adamların yenilmesinin arkasında saklanıp ahlaki üstünlüğümüzü koruduk. Eğer asıl istediğimiz şiddet ise, işte şiddet bu, ve şikayet etmek için en küçük mazeretimiz yok. Haneke, "İçime çekmiyorum ki", "Sosyal olmak için içiyorum, yoksa bırakıcam" gibi numaralara başvuranların önüne on paket sigara atıyor ve "Asıl istediğin bu, kapa çeneni" diyor.

    Her ne kadar yaratılış sebebini anlasam da, dişe diş, göze göz tarzı yaklaşımın ilgi çekici ve hatta doğru olduğunu düşünmüyorum. Hatta Haneke'nin kalabalık bir partide bağıra bağıra tezini kanıtlamaya uğraşan bir sarhoşu hatırlatan gösterişci ve didaktik tarzının yer yer rahatsız edici olduğunu itiraf etmeliyim. Filme olan vasat tepkimin en büyük sebepleri arasında olabildiğince sert ve gerçekçi bir şiddet denemesi mi, yoksa iğneleyici, postmodern bir eleştiri mi olduğuna karar verememesi. Bu durumu çözebilmenin bence iki sonucu vardı:

    Paul'un seyirciye seslendiği, uzaktan kumandayla filmi kontrol ettiği vb. kendine göndermede bulunan sahneleri çıkarıp, baştan sona merhametsiz bir şiddet opusunu seyircinin kafasına çivilemek. Her adımda seyirciye göz kırpan, onları ister istemez suç ortağı yerine koyan bir performans sanatı sunmak. Şiddetten kaçmak için Paul'ün sandviç yapmasını izleyen kameranın Paul tarafından şiddetin kaynağına zorla çevirilmesi mesela. Özellikle Amerikan versiyonunda Paul'un Amerikan reyting sisteminin şiddete cinsellikten çok daha fazla göz yumması üzerine yorumda bulunmaması kaçırılmış bir fırsat.

    Çekimden çekime aynı olması öngörülen bu iki versiyon arasında bariz değişiklikler var tabii ki, ve orjinal yapımın oyunculuk ve genel atmosfer bakımından daha başarılı olduğu kesin. Fakat deney yine aynı, ve yine işe yaramıyor. Haneke'nin şiddet ile kafayı bozmuş Amerikan seyircisine ulaşmak için filmini yeniden baştan yaratması anlaşılır bir heves.

    Fakat arthouse sinemalarına pazarlanan film, çoğunlukla fanatik sanat filmi seyircisine ve iki film arasında inceleme yapmak isteyen film öğrencilerine hizmet edecek. Ve bu yüzden mesajından biraz da olsun faydalanabilecek, kana susamış Otel 2 ve Testere 4 gençliğine pek ulaşamayacak. Bu da baştan savunulması zor Ölümcül Oyunlar'ın varoluşundaki geçerliliği daha da zayıflatıyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top