Zohan?a Bulaşma
Yazar: Misafir KoltuğuYazıya Adam Sandler'ın iflah olmaz hayranlarına küçük bir uyarıda bulunarak başlamak istiyorum: "Büyük bir hüsrana uğramamak için, bu filmle ilgili tüm beklentilerinizi minimum seviyede tutun!"
Dennis Dugan ve Adam Sandler'ın dördüncü birlikteliği olan Zohan'a Bulaşma filminin konusu kabaca, Zohan Dvir adlı Mossad ajanının tüm hayatını geride bırakıp saç kesme tutkusu uğruna New York'a gelmesi üzerine. Konusunu kabaca özetlediğim bu filmin, kendisi içinde kullanılabilecek en uygun kelime maalesef kaba kelimesi. Konusu, karakterleri, esprileri, hatta içerdiği aşk hikayesi bile bu kelimeyi layığıyla hak ediyor.
Aslında kaba sözcüğünü biraz genişletmek lazım. Sandler'ı yakînen tanıyanlar pek tabii bilirler ki, Sandler filmleri slapstick tarzı komediden yararlanır. Kelime anlamı olarak kaba komedinin karşılığı olan bu tarz komedi türü, fiziksel espri üzerine kurulu bir güldürü çeşididir ki Sandler'ın filmografisine baktığımızda Billy Madison, Mr. Deeds ve Happy Gilmore gibi birçok filminde bu tarzdan yararlandığını görürüz.
Evet yararlandığını görürüz, ama sadece bu tarza sırtını dayadığını daha önce hiç görmemiştik. Zira Sandler filmleri asıl komedi gücünü slapstick tarzından değil, oyuncunun müthiş doğallığından, beklenmedik patlamalarından ve izleyiciyi kendisine hemen hapsedebilme özelliğinden alır. Ancak bu filmdeki Zohan karakterinde maalesef bunların hiçbiri yok. Aksine Zohan; top sakalı, garip saç kesimi ve itici şivesi yüzünden Sandler'ın tüm sempatikliğini yitirmesine ve izleyiciyle arasına kalın bir duvar örmesine sebep oluyor.
Anlaşılan filmin yazarları ve yönetmeni de seyircinin karaktere yabancılaşacağını anlamış olmalılar ki, bu -kurgu oyunlarına dayalı- kaba komedi anlayışını tadında bırakmak yerine filmin hemen hemen her sahnesinde kullanmışlar. Seyirci öykünün komikliğinden ziyade iki saat boyunca sadece kurşunları dişleriyle tutabilen, tavanda yürüyen, suda balina gibi yüzen ya da yaşlılarla cinsel ilişkiye giren bir adama gülmeye zorlanıyor ve bir yerden sonra artık filmin de komedinin de suyu çıkıyor. Nerede o Anger Management, Waterboy, Click gibi filmlerindeki zeki senaryo ve dialoglarla sağlanan komedi gücü, nerde Zohan. Sırf film aksiyon içerikli diye seyircinin tüm bunları sineye çekeceğini sanıyorlar herhalde ama yanılıyorlar.
Filmden çıkartılacak tek ders; ne kadar uzak, zor ve saçma olursa olsun insanın hayallerinin peşinden koşması gerektiği. Bu bağlamda film, elektronik dükkanlarını yaratıcılığımızı zincirleyen tüm işlerin bir sembolü olarak gösterirken; kuaför dükkanını da hayallerimizle özdeşleştiriyor. Klişe dursa da filmin elle tutulur verdiği en güzel mesaj bu. Özellikle hayallerinden uzak, elektronik dükkanında çalışan insanlar, içten ve ince bir duygusallıkla gösterilmiş.
Son olarak filmin diğer bir mesajı da İsrail-Filistin meselesiyle ilgili. Aslında film en çok bununla ilgili bir şeyler söylemek istiyor belki de. Ama konu o kadar sığ bir şekilde ele alınmış ki, izleyen 'bize bilmediğimiz bir şeyler söyle' demeden edemiyor. Film, sonunda iki tarafı da melek ilan edip 'hepimiz kardeşiz' mesajını veriyor ve tüm bu savaşın sebebini kapitalist bir dış etkene(!) bağlıyor. Ancak finale gelene kadar da sinsice bir propoganda yapılmıyor değil tabii. Bir tarafta kahraman bir İsrailli, diğer tarafta 'Doğulu' yani korkulan, karikatürize edilmiş Araplar. Başka bir deyişle; 'Superman' Mossad ajanı, bombacı Araplara karşı.
Kıssadan hisse, Zohan; çiğ espriler, seviyesiz şakalar ve derinliği olmayan karikatürize edilmiş karakterlerle dolu bir film. John Turturro ve Rob Schneider'ı özleyenleri bu yönde tatmin edebilir belki ama Sandler'ın seyircide yarattığı hayalkırıklığını kesinlikle gideremez.
Hakan Bonomo
Beyazperde Arşiv Editörü