Çizgi Kahramanımız <b>Yandım Ali</b>
Yazar: Ali ErcivanSuat Yalaz'ın çizgi dizisinden sinemaya uyarlanan Son Osmanlı: Yandım Ali, I. Dünya Savaşı ertesi İstanbul'unda yaşananları ve Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcını ele alan bir büyük yapım. Büyük yapım dediğimizde hiç hafife almayın; bu tanımın hakkını veren bir film var karşımızda. Belki de bugüne dek Türk sinemasında başka hiçbir filmin veremediği kadar.
Yandım Ali, gözüpek bir babayiğit. Halkının küçük düşürülmesine, baskı altında tutulmasına asla göz yumamayacak bir tip. Fizik kuvvetinin de yardımıyla, elinden geldiğince İstanbul'daki işgal güçlerine karşı duruyor. Ama ülkeyi kurtarmak için topyekûn bir mücadeleye girişmek fikrine sahip değil. Başlangıçta böyle bir siyasî bilinçle hareket etmiyor. Sadece kendi ve halkının onuru için yaşıyor. Bu arada, kendisini savaşta öldü bildiği için zengin bir Rum işadamı ile evlenmiş olan bir de aşkı var. Onu da aklından çıkartamıyor.
Son Osmanlı, bu karakterden yola çıkarak dönemin sosyal ve siyasal tablosunu çizen, bu süreçte de birçok tarihi ya da kurmaca karakteri barındıran bir film. Bir çizgi roman uyarlaması olduğu için, başarıyla uygulanmış görsel efektlerin desteğiyle kökenine yakışır bir görsel dünya da yaratıyor. Bu filmle ilgili söylenebilecek en mühim şey, teknik açıdan Türk sineması adına gurur duymamızı sağlayacak denli başarılı olması. Zekeriya Kurtuluş'un birinci sınıf görüntü çalışması, pırıl pırıl ses bandı, sanat yönetimi ile kostüm alanlarında çıkarılan parlak iş, Son Osmanlı'yı dünya standardında bir dönem filmi yapıyor.
Filmin sinema dilinin de sorunsuzca akıyor oluşuna ek olarak, özellikle dövüş sahnelerinde modern bir üslupla Osmanlı usulü bir kavga (tekme, tokat, yumruk; ne derseniz) geleneğinin birleştirilmiş olması gibi keyifli dokunuşlar da mevcut. Bugüne dek televizyondan reklam ve klip sektörlerine birçok alanda iş vermiş olan yönetmen Mustafa Şevki Doğan, bu ilk sinema filminden alnının akıyla çıkıyor.
Ancak, bütün bu başarılara karşın, filmin birkaç başlık altında kısaca değinmeye çalışacağım bazı zaafları da yok değil. Başlıca sorun, senaryonun aslında bir dramatik yapısının olmaması. Bir dramatik yapı malzemesi bulunmasına rağmen, bolca -kimi zaman da işlevsiz- yan karakterleri ve yan öyküleriyle, aslında o malzemeyi işletemeyen bir film Son Osmanlı. İçinde yığınla şey olan ama olay içermeyen, bol aksiyonu olup da dramatik hareket içermeyen bir film. En azından, filmi bu denli yavaş, belki yer yer sıkıcı olmak çıkmazından kurtaracak ölçüde içeremeyen.
Dediğim gibi, ortada malzeme var. Gerekli olan, daha sıkı bir olay örgüsü, fazlalıklarından kurtulmuş bir senaryo, rejiden önce senaryoda bir dinamizm... Genç oyuncu Öner Erkan'ın dizilerden ve reklamlardan üzerine yapışmış bir karikatür tiplemeden uzaklaşmayı başaramayan bir performans verdiği Jerar karakterine mesela, en azından bu denli yer verilmesine gerek var mıydı? İlk aklıma gelen bir fazlalık.
Sarkmayan bir senaryo ile çok daha etkili bir film olabilirmiş Son Osmanlı. Diğer sorunları daha detay meseleler. Mustafa Kemal'i canlandıran genç oyuncu Alican Yücesoy gayet başarılı ama benzerlik yaratmak için iyice abartılmış makyajı fazla kaçıyor. Yine de ilahlaştırılmış bir Atatürk portresi sizi daha memnun edecekse, makyajı ve ışığından hoşlanabilirsiniz bile.
Filmdeki en önemli iki kadın karakteriyle ilgili de kendilerine has sorunlar göze ister istemez çarpıyor. Biri, Yandım Ali'nin büyük aşkı Defne karakterini canlandıran Cansu Dere'nin ne yazık ki rol yapamayışı. Diğeri ise, yaralı olduğu dönemde Ali'ye bakan ve aralarında kısa süreli bir ilişki geçen Nadya karakterini canlandıran Anna Babkova adlı bayanın silikonları. Hadi dudakları, elmacık kemiklerini geçtim de; soyunuk olduğu bir sahnede göğüslerinin sizi filmden koparabileceğine dair uyarımı yapayım, affınıza sığınarak. Estetik cerrahinin o günlerde şimdiki kadar gelişmiş olmadığını ve göğüslere silikon destek yapılmadığını hepimizin bildiğini varsayarsak, bir dönem filminin gerçekçiliğini oldukça sarsacak bir oyuncu tercihi söz konusu burada.
Son ve en ufak, en şahsi eleştirim de, filmin ikinci yarısındaki bir patlama sahnesinin (işin kaçış kısmının inandırıcılığı bir yana) aşırılığıydı. Genel olarak ölçülü ve işlevsel kullanılmış görsel efektler arasında, sanki biraz fazla gösteriş yapmaya çalıştığı için sırıtıyordu bu sahne. Hem neden büyük yapım olmaya soyunan Türk filmlerinde hep bir ev ya da araba falan havaya uçar ki? Bu büyük yapım olmanın bir göstergesi midir?
Yine çok üzerine gitmiş gibi olmayayım; Son Osmanlı aslında bu sezon izlediğim en keyifli Türk filmlerinden biriydi. Son derece başarıyla uygulanmış yapım koşulları bunun en büyük sebebi. Ama bir sebebi de başrol oyuncusu Kenan İmirzalıoğlu ki, ondan bahsetmeden bu yazıyı bitirmek olmaz. Kendisinin star kumaşı ve oyunculuk potansiyeli, Yazı Tura ile ispatlanmıştı gerçi ama burada da bütün filmi büyük bir başarıyla sırtında taşıyor olması övgüye değer. Aynı karakter üstüne kurulu devam filmlerinin de pekala çekilebileceği bir rolde, Türk sinemasının büyük kahramanlarından birini yaratıyor. Ayakları yere basan, onurlu ve güçlü, eğlenceli ve albenili bir karakter Yandım Ali. İmirzalıoğlu da şu an sinemamızın en önemli yıldızlarından biri ve kimilerinden farklı olarak bu payeyi hak ediyor da.
Sinemamız şu sıra Maskeli Beşler: Irak, Emret Komutanım: Şah Mat gibi filmlerle başlayan ve önümüzdeki haftalarda Neşeli Gençlik, Çılgın Dershane gibi sulu cıvık sözde gişe filmleriyle devam edecek bir istila altındayken, kendinize bir iyilik yapın ve nitelikli bir popüler sinema ürünü olan Son Osmanlı'yı izleyin derim. Yeterince dinamik olmayabilir ama en azından sinema.