Hesabım
    Dehşet Gezegeni
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Dehşet Gezegeni

    Dehşet Gezegeni’nden Kaçış

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Eğer tür sinemasının kıdemli isimlerinden John Carpenter, Lloyd Kaufman’ın ucuz ve eğlenceli korku filmleri şirketi 'Troma' hesabına bir film çekseydi, herhalde ortaya aşağı yukarı Dehşet Gezegeni gibi bir film çıkardı. 'Grindhouse' projesinin geç gelen yarısı Dehşet Gezegeni bir Robert Rodriguez filminden çok eğlenceli bir Carpenter parodisi gibi duruyor. Quentin Tarantino, Grindhouse için çektiği Ölüm Geçirmez’in özellikle ikinci yarısında tam bir Tarantino eğlencesi sunmuştu; Rodriguez projenin ruhuna daha fazla sadık kalmayı tercih ederek katıksız bir istismar sineması örneği ortaya çıkarıyor. Bu anlamda eksiği yok fazlası var diyebiliriz, midesi hassas olanları şimdiden uyaralım.

    28 Hafta Sonra’nın politik göndermeleri ile iyice bir ciddiyet kazanan zombiler Dehşet Gezegeni’nde daha çok Troma gezegeninden fırlayıp gelmiş ıslak canavarlar olarak karşımıza çıkıyor. Gizemli kahraman, bilim adamı, dansçı, doktor, çocuk bakıcısı, ızgaracı gibi farklı kimliklere ve mesleklere sahip olan bir grup insan, askeri denemelerin kontrolden çıkması sonucu yayılan gazlı bir virüsten kaçmaya çalışıyorlar. Rodriguez’in türün klişelerini kucaklayan hikayesi George Romero ve John Carpenter klasiklerine sayısız göndermelerle dolu. Sette yönetmene ilham veren John Carpenter müzikleri filmin soundtrack’inde de ufak değişikliklerle karşımıza çıkarak sürpriz yapıyor.

    Eğer Tarantino ve Rodriguez ikilisinin öncelikli amacının izleyicilere nostaljik ve eksantrik bir eğlence sunmak olduğunu kabul edersek, bu görevi Rodriguez’in başarıyla yerine getirdiğini ve ortağına bu açıdan fark bile attığını söyleyebiliriz. En azından Ölüm Geçirmez sonlara doğru ilginçliğini yitirerek sıradanlaşırken, Dehşet Gezegeni ikinci yarıda filmin aksiyonunu bir hayli yükseltiyor. Fakat eğlence tarafını bir yana bırakıp iki filmi yaratıcılık açısından karşılaştırdığımızda; Tarantino’nun istismar sinemasının klişeleriyle oynayan, onları klasik Tarantino diyaloglarıyla süsleyerek farklılaştıran filmi kısmen daha yaratıcıydı.

    Robert Rodriguez’in yetenekli bir sinemacı olduğuna hiç şüphe yok, şüphesiz Tarantino’nun da desteği ile yönetmen sinema dünyasında son derece önemli bir yer edindi. Fakat El Mariachi (Gitarım ve Silahım) gibi son derece ilginç ve dahice komik bir filme imza atan yönetmenin, kısaca 'Carpenter-Troma' karışımı diye özetlenebilecek bir filmle karşımıza gelmesini yadırgamamak da mümkün değil. En azından yönetmenin sinemasını takip eden izleyicilerin bu filmle tatmin olmayacaklarını söyleyebiliriz.

    Grindhouse projesi bundan fazlasını kaldırmaz, yoksa tadı kaçar demek de mümkün ama uzayarak akan vücut organları, bitmek bilmeyen 'Teksas’ın En İyisi' esprileri ve ucuz bir Carpenter fetişizmi ister istemez bunları düşündürtüyor. Filmin göze batan, rahatsız eden yönlerini sıralamışken, şu kafa karıştıran Irak meselesine de değinmekte yarar var. Bu film baştan sona bir ironiyken, işin içine Ladin’i ve Irak savaşını sokmanın ne anlamı var? Bu güncel Romero (ve artık Boyle) politik tavrı kesinlikle inandırıcı (ve anlamlı) değil.

    Ölüm Geçirmez yazısında üzerinde durduğumuz bir noktayı burada da tekrarlayalım. Grindhouse’un '2 Film Birden' mantığında karşımıza gelmemiş olması en başından beri ciddi bir problem. Uzatılmış versiyonlarını izlediğimiz iki filmi birlikte, esas kurgularıyla izleyebilmek aslında projenin de amacına ulaşmasını sağlayacaktı, bu filmleri çıkış konseptinden ayrı düşünmek çok mümkün değil çünkü.

    Her iki yönetmenin de bugüne kadar daha iyi filmlerini izledik, önümüzdeki dönemde daha ilginçlerini izleyeceğimize şüphe yok; Grindhouse filmleri ise sadece kusursuz birer parti filmi. Zaten Tarantino’nun yakın dostlarını davet ettiği bir film partisinde temellerinin atıldığını düşünürsek, abartmaya hiç gerek yok diyebiliriz. Yönetmenlerimizin keşfedilmemiş 25. yeteneği bu filmlerde ortaya çıkmış değil.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top