Son Hava Bükücü
Yazar: Oktay Ege KozakKöy, Sudaki Kız ve Mistik Olay gibi sinematik faciaların peş peşe gelen hem eleştirel, hem de finansal başarısızlıklarından sonra bazı eleştirmenler M. Night Shyamalan'ın Altıncı His başarısının şeytana ruhunu satması sonucu olduğuna dair şakalar yapmışlardı. Son Hava Bükücü'yü izledikten sonra bu yorumların şaka değil, gayet yerinde gözlemler olduğuna inanmaya başladım.
Yılın en kötü filmi ile karşı karşıya olduğumuzdan henüz emin değilim, sonuçta 2010'un bitmesine beş ay daha var. Fakat yılın en gereksizce yavaş, tembel ve yavan sözde fantastik aksiyonu konu olduğunda bu yılı bırakın, gelecek beş-on yılda Son Hava Bükücü'nin tahtına oturacak kadar başarısız bir yapımın vizyona gireceğini sanmıyorum. Tabii ki korktuğumuz başımıza gelir de, filmin utanmadan sanki önümüze muhteşem bir fantazi epiğinin ilk bölümünü sunmuşcasına açık bir sonla bitmesi sonucu bir devam filmi çekilirse.
Peki filmin neresi yanlış? Nereden başlasam? İlk olarak Son Hava Bükücü'nün en büyük problemi senaryo ve oyunculuğun yüz elli milyon dolarlık bir Hollywood blockbusterından çok, bir ortaokul piyesini andırması. Aslına bakarsanız bu karşılaştırma ile ortaokul piyeslerine hakaret ediyorum.
Hava, toprak, su ve ateş gibi dört ana elementi kontrol edebilen dört krallığın bulunduğu fantastik bir dünyada geçen popüler bir anime dizisinin uyarlaması Son Hava Bükücü. Dizide kötü kalpli ateş krallığı diğer krallıklara savaş açtığında dört elementi birden kontrol edebilen Avatar'ın (James Cameron'un filmi ile karıştırılmasın) yeniden doğmuş ruhu bir çocukta bulunur.
Orjinal çizgi diziye aşina olmadığım için filmi izledikten sonra araştırma amacıyla çizgi dizinin bir kaç bölümünü izledim. Son Hava Bükücü, çizgi dizinin konusunu hemen hemen olduğu gibi takip ediyor. Tek problem şu ki, Syhamalan, animede bulunan bütün karakterizasyonu, espritüelliği ve enerjiyi söküp çıkartıyor ve geriye bütün diyalogların fantastik dünyanın teknik detaylarını sanki zorlamasına bir dersmişcesine yazıldığı, iyi veya kötü karakterlerin neredeyse birbirinden ayırt edilemediği bir karmaşaya dönüştürüyor.
Gayet alışılagelmiş ve düz çatışma sahnelerinin ara sıra böldüğü, yüz dakika boyunca peşpeşe gelen tembel diyaloglar bu kadar sırıtmazdı belki, eğer film bu kadar gülünesi bir oyunculuğa sahip olmasaydı. Filmin bütün duygusal önemini üzerinde hissetmemiz gereken Avatar Aang'ı canlandıran genç oyuncu Noah Ringer, repliklerini sanki kameranın ardından okuyormuşcasına müsamere tarzı bir oyunculuk sunuyor.
Filmin diğer genç oyuncu kadrosu ne yazık ki minik Noah'nın yarattığı gayet kısa kalite çıtasını pek de yükseltemiyorlar. Bir tek baba kompleksli ateş prensi Zuko'yu canlandıran, 2008 yılının en iyi film Oscar'ı sahibi Milyoner'den tanınan Dev Patel, karakterin hissettiği öfkeyi olabildiğince içten bir performans ile canlandırmaya uğraşıyor, fakat odunumsu replikleri bu konuda ona da yardımcı olamıyor.
M. Night Syhamalan, bu denli canlı ve renkli bir çizgi diziyi hem adapte etmek, hem de yönetmek için olabilecek en yanlış seçim. Shyamalan'a tipik, kariyerinin başında işini görmüş, fakat sonradan eleştirmenler tarafından bir şaka haline getirilmiş sinir bozucu derecede yavaş ve karanlık görsel stili Son Hava Bükücü'de de varlığını gösteriyor. Orjinal materyalin renk dolu kinetik enerjisi akılda bulundurulduğunda Shyamalan'ın stili iyice göze batıyor. Bütün bu problemlerin üstüne Shyamalan, modern bir fantastik şaheser yarattığından emin olmuşcasına yavan görsel stiline tamamen zıt giden aşırı dinamik bir müzik yarattırıyor has kompozitörü James Newton Howard'a.
Umarız Son Hava Bükücü'nün yapımcıları filmin sonunu umursamazlar da gereksiz bir devam filmi ile başımızı ağrıtmazlar.