Hesabım
    Beşir’le Vals
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Beşir’le Vals

    Beşir?le Vals

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Ari Folman'ın 1982 yılını sarsan 1. Lübnan Savaşı'nı ve devamında yaşanan Sabra ve Shatila Katliamlarını çarpıcı bir dille aktardığı "Beşir'le Vals," hiç şüphesiz ki bu senenin en gözde filmlerinden biri. 66. Altın Küre Ödül Töreni'nde En İyi Yabancı Film ödülünü kucaklayan film, 22 Şubat'ta gerçekleştirilecek olan Oscar Ödül Töreni'nde yarışan adaylar arasında ödüle en yakın çalışmaların başında geliyor. Peki, "Beşir'le Vals"in böylesine özel ve güçlü bir film olmasını sağlayan ve onu benzer savaş karşıtı yapımlardan ayıran özellikler neler?

    Öncelikle, Ari Folman'ın filmi, yaklaşık yirmi beş yıl önce yaşanmış bir insanlık dramını konu alıyor gibi görünse de, aslında bütünüyle bugünkü savaş ve şiddet ortamını irdeleyen son derece güncel bir film. Folman, 1. Lübnan Savaşı'na katılmış İsrailli askerlerin savaş anılarını dile getirdiği hikaye süresince, gizliden gizliye izleyicilere hep bu anıları günümüzle karşılaştırma olanağı sunuyor. Yer yer geçmişle bugünü, yer yer bugünle bir rüya ortamını iç içe geçiren zincirleme kurgusu sayesinde film, geçmişin ve bastırılmış hislerin bugünün devamlılığını nasıl parçaladığını vurguluyor.

    Böylelikle, 2006 yılında yaşanan 2. Lübnan Savaşı'nı ve bugün halihazırda devam eden İsrail-Filistin çatışmasını da içine alan geniş bir sorgulama alanı yaratan Folman, geçmişte yaşananları ayrı bir savaş hikayesi değil günümüzde hala daha devam eden bir şiddet olayı olarak ele almış oluyor. Bununla birlikte, daha hikayesinin en başında bir hafıza kaybı vakasının üzerine yoğunlaşan yönetmen, aslında bu yolla toplumsal bir hafıza kaybına da gönderme yapıyor ve İsrail'in geçmişte yaşananları unutmuşcasına devam eden vahşi dış politikasını bu tip bir hafıza kaybıyla bağdaştırıyor.

    Tabi ki, "Beşir'le Vals"i etkileyici yapan tek unsur, sadece bugünkü savaş ortamı ile kurduğu bu çok katmanlı bağ değil. Ari Folman'ın öncelikle gerçek aktörlerle kameraya aldığı filmin her karesi, bir sonraki aşamada profesyonel sanatçılar tarafından elle çizilmiş. Bu nedenle de tüm kareleri hissedilerek yaratılmış ışık ve renk oyunları ile donatılan "Beşir'le Vals," aslında başlı başına bir sanat eseri. Kimi noktalarda canlandırma sinemasının usta isimlerinden Alexander Petrov'u hatırlatan kimi noktalarda ise enteresan bir çizgi roman estetiği kazanan bu kareler, filme büyüleyici bir hava veriyorlar. Diğer yandan, tek tek baktığımızda göz alıcı bir karaktere kavuşan bu karelerin arka arkaya eklendiklerinde tutturdukları ritim ve filmin teknik yapısı da en az karelerin görsel niteliği kadar etkileyici.

    Ari Folman, hikaye süresince karakterlerin yüz mimiklerini ve bedensel hareketlerini ayrıntılı bir biçimde takip etme imkanı tanımayan kamera açıları ve kurgu teknikleri eşliğinde mesafeli bir tavır takınıyor. Bu yolla, izleyicilerin karakterlerle özdeşleşme süreçlerine ket vuran Folman, 1. Lübnan Savaşı'na katılmış İsrailli askerlerin yaşananlara karşı tepkilerini ve seyredenlerde sempati uyandırabilecek duygusal çalkantılarını da minimum düzeye indirgemiş ve hikayeye olabildiğinde nesnel bir belgesel yaklaşımı katmış oluyor. Dolayısıyla, "Beşir'le Vals," 1. Lübnan Savaşı sırasında yaşananları her ne kadar İsrailli askerlerin anılarından yola çıkarak dile getiriyor olsa da, bu durum filmin bakış açısının taraflı olmasını engelliyor.

    En azından gidişatın son yarım saatine kadar hikayedeki üstünlüğünü koruyan bu tarafsızlık aracılığıyla, "Beşir'le Vals"in, kurban-fail ikilemi yaratan didaktik ve sulu gözlü bir anlatıma sahip olmasının önüne geçiliyor. Böylelikle film, uzun bir süre, sadece savaşın çirkin yüzünü ortaya koyan ve aslında bu yüzün ne pahasına olursa olsun kendi çıkarlarını gözeten devlet düzeninin ta kendisi olduğunu vurgulayan bir çalışma haline geliyor. Öte yandan, gidişatın son yarım saatinde ele alınan Sabra ve Shatila Katliamları ile ilgili detaylar ve izleyenleri şoka uğratan belgesel görüntüler ise filmin, 'neye' karşı olduğu kadar 'kimin' girişimlerine karşı durduğunu da büyük oranda açık ediyor. Bu sürecin ardından İsrail ordusunun yüksek mevkili askerlerini Nazilerle kıyaslayabilecek kadar cürretkar bir ifade biçimine soyunan film, bir noktadan sonra anlatığı hikaye ile ilgili kendine has yorumlarının da altını çizmeye başlıyor.

    En nihayetinde, bütün bu niteliklerin "Beşir'le Vals"in önümüzdeki günlerde düzenlenecek 81. Oscar Ödül Töreni'ndeki şansını da kat kat artırdığını söylersek yanılmış olmayız sanırım. "Baader Meinhof Komplex" ve "Sınıf" gibi kuvvetli rakiplerine rağmen, Ari Folman'ın filminin gözalıcı kareleri, politik kurgusu, savaş karşıtı karakteri ve izleyenlerin yüzüne sert bir tokat gibi çarpan anlatımıyla bu yarıştaki şansı oldukça yüksek görünüyor. "Beşir'le Vals"in, kimi sahnelerinde "Apocalypse Now"(1979) başta olmak üzere Vietnam temalı Hollywood yapımlarına da göz kırpıyor olması ise bu şansı daha da yükseltiyor belki de. Ancak Oscar jürisinin kararı ne olursa olsun, bu durumun 2009'un "Persepolis"i olarak adlandırabileceğimiz Ari Folman'ın filminin kaçırılmaması gereken bir çalışma olduğu gerçeğini değiştiremeyeceği kesin.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top