IRKCILIK ÜZERİNE YAPILMIŞ GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK SİNEMA OLAYI 10 ÜZERİNDEN 10
Tony Kaye 8 Temmuz 1952 yılında Londrada doğmuştur.Yönetmen, görüntü yönetmeni, yapımcı, senarist, aktör, yazar, şair, şarkıcı, söz yazarı ve ressamlık gibi işlerle uğraşıyor.İlk sinema filmi American History X oldu.Bu filmin montaj hakları elinden alınmış ve filmin sonu kendi istediği gibi değil yapım şirketinin istediği gibi bitmiştir.Bu olaydan sonra New Line Cinema yapım şirketi ile kanlı bıçaklı olmuştur.Birçok reklam filmlerinde yönetmenlik yapmıştır.4 uzun metraj filmi ardır.Bunlardan bir tanesi belgsel filmdir.En son filmi ise 2011 yılında çektiği müfreze filmidir.2002 yılında çekmiş olduğu ancak kayıp olan Snowblind filmi vardır. D&AD’nin 50. yıl ödüllerinde tüm zamanların en çok ödül kazanan yönetmeni olarak onurlandırılmıştı. Kaye 1996 yılında Vauxhall Astra için yaptığı reklamda iki bin bebek kullanarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girmişti. Tony Kaye, dokuz saatten az bir sürede 175 farklı reklam filmi çekerek dünya rekoru kırmayı hedefliyor.
filmimize gelirsek
YAPTIKLARIN SANA İYİ BİR YAŞAM SUNDU MU? İnsanlığın büyük sorunlarından biridir, ırkçılık. Yönetmen Tony Kaye, bu filmle ülkemizde de son zamanlarda iyice artan ırkçılığın psikolojik ve sosyolojik yanlarına ışık tutuyor ve bu ırkçılığın doğurduğu sonuçları bir ders niteliğinde bize sunuyor. Öte yandan Edward Norton oyunculuğuyla kendisinin ne kadar büyük bir aktör olduğunu izleyenlere bir kez daha göstermiş oldu. Oynadığı rolü yaşıyordu adeta. Bir diğer başrol Edward Furlong da çok iyi oynadı. Abi-kardeş ilişkisini başarılı yansıttıklarını söylemeliyim. Filmin imdB puanı 8,6 ki bu puanı sonuna kadar hak ediyor. Film iki zamandan oluşuyor. Şimdiki zaman renkli gösterilirken, geçmiş siyah-beyaz gösteriliyor. Bu da gayet güzel bir detay. Bilindiği üzere Amerika'da siyah-beyaz ayrımcılığı ezelden beri yapılır. Amerikalılara şöyle bir algı aşılanır inceden inceye : "Zenciler vergi vermeyen tehlikeli insanlar ve biz onları yok yere ülkede tutuyoruz. Biz maddi sıkıntılar yaşarken devlet bunlara titizlikle yardım ediyor. Bunlar ise nankörlük edip illegal işler yapıyorlar." Kahramanımız Derek de bu algının kurbanı bir beyazdır. Kendisine bu algıyı aşılamaya çalışan babasının zenci mahallesinde hayatını kaybetmesiyle içinde biriken o "algı"nın bu olayla birlikte dışavurulmuşluğunu görüyoruz. Bunların sonucunda Derek yepyeni bir kimlikle bambaşka biri oluveriyor. Bu yeni kişi, kendilerinden olanları artık sadece sevmez, gurur duymaya da başlar. Bu gurur faşizmin en belirgin özelliklerinden biridir. Bir diğeri de kibirdir. Bu kibirle birlikte kendilerinden olmayanları aşağılama isteği duymaya başlanır. Onlara her zaman "yabancı" muamelesi yapılır. Onlara asla bir sevgi besleyemez ve çoğunlukla onlardan nefret edilir. Filmi izledikten sonra şimdi anlatacağım kısmı daha iyi anlayacaksınız... Şayet fanatik bir beyaz, bir zenciyi öldürmeye kalksa, işi yaparken kurbana derin bir nefret duyarak yapar. Yaptıktan sonra ise vicdan azabından çok yaptığı işle gurur duyar. Çünkü bir "böcek" öldürmüştür, insan değil. Kendini bir kahraman olarak görür. Tüm bunlar kaçınılmazdır. Aslında daha başka bir faktör de vardır : EGO. İnsanların faşizme olan tutumlarını belirleyen unsurlardan biridir ego. Çünkü faşizm, insanın egosunu tatmin edebilecek yegane düşüncedir. Devletin aşıladığı algı, kişilerce geliştirilip aşırıya kaçırılır. Bu yeni düşünce ise oldukça yanlış ve tehlikelidir. Çünkü iş çığırından çıkmıştır. Yeni düşünceler çoğunlukla şu şekildedir ve her ülkenin fanatiklerince benimsenmiştir. "Bu vatan bizim mi yoksa o soysuzların(azınlıkların) mı? Yüce atalarımızı, şanlı tarihimizi ne çabuk unuttuk? Bizle o aşağılık insanlar asla eşit olamaz. Biz kendi ülkemizde köpekler gibi çalışıp gıkımızı çıkarmazken bu asalaklar hem sosyal yardım alıyor hem de yok yere anarşi çıkartıyor. Buna göz mü yumalım? Bizim insanlarımızın en ufak suçunda büyük cezalar kesilirken bu böcekler onlarca suç işleyip sokaklarda elini kolunu sallaya sallaya gezebiliyor. Bu şaka mı? Vergi vermezler, polisimizle çatışırlar, kanun kaçağıdırlar, yasadışı işler yaparlar. Onları neden sevelim ki?" Filmde devamlı bu tip sosyal vurgulara tanık oluyoruz. "Şimdi dinleyin, zencilerden nefret edeceğiz, bugün yapacağımız sadece bu. Zencilerden nefret edeceğiz, oturup tüm gün zencilerden nefret edeceğiz. Zenci nedir bilmem ama yine de onlardan yine nefret ediyorum."bu replik aslında oldukça manidar. Irkçılık onların bilinciyle iliklerine işlemez, "bazı güçler" ırkçılığı onlar farkında olmadan kafalarına sokar. Nefret ettikleri kimseleri aslında pek tanımaz, onlara ÖNYARGI ile yaklaşırlar. Filmde tabi azınlıkların(ya da sadece zencilerin diyelim) asıl sosyal durumuna ve hükümet oyunlarına değinilmedi. Çünkü yönetmen konuyu genel olarak muhafazakar bir yapıda işledi. Ve sarsıcı final sahnesiyle kafaları bulandırıp, ırkçılığa açık kapı bıraktı. Finali şöyle bir mesaj verir gibiydi "İyi zenciler de var. Kötü zencilerden nefret etmekte belki haklısın ama yine de şiddete başvurmamalısın." Öte yandan ırkçılığın şiddet eğilimi muazzam yansıtıldı filme. Zaten genel olarak şiddet karşıtlığı üzerine kurulu bir filmdi. American History X(1998), ırkçılığı en iyi anlatan filmlerin başında gelir. Her ne kadar bu sorunun sadece ezen kısmına odaklansa da.. En sevdiğim filmler arasında yer alan bu film mutlaka izlenmesi gereken bir başyapıttır, herkese "şiddetle" tavsiye ederim. "Galiba size öğrendiklerimi anlattığım yer burası, sonuç kısmı değil mi? Sonuç şu : Öfke bir yüktür. Hayat sürekli kızgın yaşanmayacak kısadır. Buna kesinlikle değmez. Biz düşman değiliz, dostuz. Düşman olmamalıyız, hırslarımız zorlayabilir ama yürek bağlarımızı koparamayız. Hafızamızın gizemli yolları, tekrar aşıldığında canlanacak ve tabiatımızın iyi yönlerinin yanında olacaktır." FAŞİZM HASTALIKTIR! 9/10