Hesabım
    Akılalmaz
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Akılalmaz
    Yazar: Banu Bozdemir

    Bir şey kesinlikle başladığı gibi bitmiyor, bunu Akılalmaz (Unthinkable) filmini izledikten sonra bir kez daha idrak ettim. Yönetmenin ikinci filmi Akılalmaz, inanılmaz derecede başarılı ve sarsıcı bir film. Filmin başında herkesi bir yerlerde toparlama derdine düşen yapım, asker, terörist, ajan ve özel sorgu yargıcı çatışmasından öyle bir psikolojik gerilime uzanıyor ki anında elleri kaldırıp teslim oluyorsunuz filme... Film elbette bu dört insanı tesadüfen bir araya getirmiyor, 11 Eylül sonrasında gelişen Amerikalı ve Müslüman gerilimini farklı bir şekilde sorguya alıyor!

    Yönetmen 2003 yılında çektiği Acemi Askerler (Buffalo soldiers) ile ilk filmini sinemanın serin sularına salmış ve ‘hiç derdim değil' edasını takınmıştı. Filmin askerlikle ilgili ciddi bir söylemi yoktu, beylik laflar etme derdinde de değildi. Hatta bu yüzden adını ciddi sinema filmlerinin yanında anmak yerine, 'Hot Shots' olarak bildirmek bize daha kolay gelmişti.

    Ama bu filmle yönetmeni koyduğumuz düzlükten kendi ellerimizle ve gönül rahatlığıyla kaçırıyoruz. Ve ‘en iyi psikolojik gerilimi sen çektin' dememek için kendimizi zor tutuyoruz. Tabii bu kadar iddialı bir söylem hepimize fazla gelecek ama son zamanlarda izlediğim sıkı gerilimlerden biri olduğunu söylemeliyim.

    Olay şöyle başlıyor. Bir Amerikalı asker, Amerika'nın doğuda giriştiği sindirme ve yok etme politikalarına karşı diş biliyor. Müslümanlığa geçerek adını Yusuf olarak değiştiriyor ve Amerika'ya bir terörist olarak haddini bildirme derdine düşüyor. Talepleri var, o yüzden yakalanmak da ve sorguya çekilmekte de sakınca görmüyor. Özünde Amerikalı olmasının getirdiği bir rahatlık da olsa gerek!

    Bir sorgu sürecinde herkes konumuna, kişiliğine, vicdanına ve deneyimlerine göre sorguya katılıyor. Zamana karşı yarışılan sorguda, biz de bu işin içine çekiliyoruz bilinçli olarak. Yönetmen iyi bir iş çıkartmanın rahatlığıyla her şeyi o kadar rahat sıralıyor ki önümüzde bizim sinir sistemimizle dalga geçiyor adeta. Filmin baş kişisi özel yargı sorgucunu canlandıran Henry, yani Samuel L. Jackson. Kurbanı Yusuf'a işkenceyle dalıyor, parmaklarını söküyor ve durdurulmazsa onu lime lime edebilir. Karşısındakinin Müslüman söylemli bir Amerikalı olmasının hiçbir önemi yok! Filmin vicdan ve kırılma noktası bir kadına bahşedilmiş. Özel ajan Helen, yani Carrie-Anne Moss şaşkınlık ve vicdanla birleştirdiği sorgu sürecinde sık sık ortamı terk etme zorunda kalıyor. Askeri komutan ise yetkileri devredip bu işkence krizini görmeden de olsa çözme derdinde. Yani herkes bir anlamda emir komuta zincirinin bir ucunda!

    Filmin arasına sıkıştırılan ‘normal' insanlar ve onların soğukkanlı söylemleri kim daha masum ya da kim daha suçlu sorgulaması konusunda kafamızı kesinlikle karıştırma derdinde. Tam olarak birebir ilgi kurulamasa da Beş Parmak (Five Fingers) filmi geldi aklıma sorgulama tekniklerini izlerken. Tabii Yargısız İnfaz (Rendition) da tutturulabilir bu filme bir yerlerinden. Ama buradaki amaç teknik göstermekten ziyade vicdan kavramının habire kişiler arasında dolaşmasında ve suç kavramının kime ait olduğu konusunda bir yanıt bulunamamasında!

    ‘Böyle bir durum karşısında ben ne yapardım' tavrı bir düğüm gibi asılıyor boynunuza ve çoğu zaman cevapsız kalıyorsunuz. Herkesin kendince haklı olduğu duygusu zaten bu düğümleri atan bir bir boğazınıza. Neredeyse tek mekanda, değişen duygu ve insanlarla dolup dolup taşan bu atmosferde herkesin kırılma noktasının çocuklar olduğu gerçeği bir kez daha vurgulanıyor! Sonuna kadar başarıyla sürüklenen film sonunda ters köşe bir final yapıyor ama bundan pek hoşlandığımız söylenemez! Zira oraya kadar taşıdığı hız ve masumiyeti farklı bir popüler çizgiye taşıma isteği olarak kalıyor aklımızda!

    banubozdemir@gmail.com

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top