Hesabım
    Tanrının Vadisinde
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Tanrının Vadisinde

    Tanrının Vadisinde

    Yazar: Ali Ercivan

    ABD'nin Irak'ı işgaliyle ilgili geçtiğimiz sene vizyona giren filmlerin, seyirciden ve hatta eleştirmenlerden en az ilgi gören örneklerinden biri oldu Tanrının Vadisinde (In the Valley of Elah). Tommy Lee Jones'un performansı dışında ödül sezonunda da kendine yer bulamadı. Biraz da bu sebeplerden, karşımıza böylesine sağlam bir film çıkmasını beklemiyorduk açıkçası. Senarist-Yönetmen Paul Haggis'in iki yıl önce Çarpışma ile elde ettiği Oscar zaferi, birçokları gibi bizi de soğutmuştu belki kendisinden. Ama peşin hükümlü davranarak biraz haksızlık etmişiz son filmine.

    Jones, filmde emekli asker bir babayı canlandırıyor. İki oğlundan biri yıllar önce askerlik görevi sırasında hayatını kaybetmiş. 11 Eylül sonrasında küçük oğlu da askere yazılmış ve Irak'a gönderilmiş. Bir sabah, oğlunun ABD'deki üssüne geri döndükten sonra ortadan kaybolduğu haberini alıyor. Yerel ve askeri polis kuvvetlerinin araştırmalarının dışında, kendisi de oğlunun izini sürmeye başlıyor.

    Oldukça ağır tempolu ama iyi kurulmuş, merak unsurunu canlı tutmayı başarabilmiş bir film Tanrının Vadisinde. Adım adım yeni bilgilere ulaşılıp olayın aslında hiç de ilk bakışta gözüktüğü gibi bir vaka olmadığı ortaya çıktıkça, babasıyla birlikte biz de kayıp asker Mike'ı tanıyoruz. Ve onun özelinde, Irak'a giden genç yaştaki hevesli askerlerin neler yaşadıklarına, nasıl değiştiklerine dair bir fikir ediniyoruz.

    Filmin sadece mevcut Amerikan hükümetini ve Irak işgalini eleştiren bir film olduğunu söylemek yeterli değil kanımca. Bütün bunların temelinde topluca askerlik kurumuna yönelik de bir eleştiri mevcut. Çünkü film ilerledikçe aslında oğlunu nasıl da yeterince tanımadığını fark eden baba, kendi asker kökeni sebebiyle onu nasıl böyle bir insan olmaya yönelttiğini de idrak ediyor. Asker zihniyetiyle ve belli ki milliyetçi bir ortamda yetişmiş olan oğluna, başka türlü bir yola sapma şansı tanımayanın biraz da kendisi olduğunu anlıyor.

    Çok sağlam bir özü var Haggis'in filminin. Başta Tommy Lee Jones'un müthiş performansı olmak üzere oyuncu ekibi de çok başarılı. Usta görüntü yönetmeni Roger Deakins de filme şüphesiz çok şey katıyor. Ama bu filmin biraz geri planda kalmasının da elle tutulur sebepleri olmalı, öyle değil mi?

    Charlize Theron tarafından canlandırılan polis karakterinin işlemediğini düşünen çok kişi oldu öncelikle. Doğrusu ben buna katılmıyorum. Theron ile Jones'un işbirliği filme kesinlikle çok şey katıyor. Ama bu karakter aracılığıyla filme bir de polis teşkilatı içindeki cinsiyet ayrımcılığı gibi meseleler girmesinin bu film için fazlalık olduğunu düşünen birine yine de kısmen hak verebilirim.

    Soruşturma sırasında sırf Meksika kökenli olduğu için hemen şüpheli konumuna oturtulan bir asker kaçağı karakteri, kahramanımızın zaman içinde kendi içindeki önyargılı, belki ırkçı denebilecek yanın farkına varmasına aracı olması açısından filmin özüne daha fazla hizmet ediyor. İş yaşamında kadınlara karşı ayrımcılık yapılmasıysa, filmin temel derdinin biraz uzağında. Ama filme genel olarak Amerika'nın doğru yolda olmadığı yorumu açısından bakarsanız, belki de o kadar yersiz değil bu yan öykü de. Ve filmin fazlasıyla kör parmağım gözüne final sahnesi de Haggis'in esas derdinin bu olduğunu belli ediyor aslında. Bir uyarı sinyali göndermeye çalışıyor yönetmen, kendi ülkesinin izleyicisine.

    Doğrusu benim tek hoşuma gitmeyen, filmin yavaş temposunun seyirciyi sıkacağı endişesiyle birkaç sahnede müziğin tempoyu artırmak uğruna yersizce yükselmesi oldu. Kabul etmeli ki, Paul Haggis klişeleri ve manipülasyonu, karşısına çıkan her fırsatta değerlendirmeyi seven bir yönetmen. Özgün müzikler de zaman zaman buna hizmet ediyor.

    Amerika'yı ne kadar eleştirirsek eleştirelim, bizim kendi ülkemizle ilgili olarak açıkça tartışmamızın bile riskli olduğu konularda kendilerini bu denli sert yargılayabiliyor olmaları, kat edecek ne kadar çok yolumuz olduğunu göstermeli bize. Irak işgaliyle ilgili filmler şu ana dek kendi seyircilerinden fazla ilgi görmedi ama Tanrının Vadisinde gibi sağlam örnekleri bizim takdir etmemiz herhalde çok daha kolay.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top