Düello
Yazar: Zafer İlbarsBir western efsanesi olarak kabul edilen Django’nun Takashi Miike gibi nevi şahsına münhasır bir yönetmen tarafından beyazperdeye yeniden uyarlanması filmin çok farklı bir havada olacağının garantisi gibiydi. Bir de kötü oyuncu-iyi yönetmen Tarantino’nun mevcudiyeti de olunca merakımız biraz daha anlam kazandı. Tarantino mevzusuna yazımın ilerleyen satırlarında naçizane değineceğim. Ama -kestirmeden belirteyim- benim için Tarantino, kült bir sinema figürü olarak, küçük ya da büyük ortak olarak el attığı her filmde herkesten rol çalıp ön planda yer alacak biri olsa da, iş Takashi Miike’ye gelince biraz değişiyor.
Miike’nin yaptığı çoğu işi heyecan verici bulan ve ciddi takipçilerinden biri olarak, kendisinin türler üzerinde zaman zaman şok edici, zaman zaman eğlenceli denemeler yaptığına şahit olduğum için bu filmden de benzer yansılamalar göreceğimi tahmin ediyordum.
Bu kez western türüne el atan Miike’nin türü kendi topraklarına uyarlaması kağıt üstünde bile başlı başına enteresan bir durumdu. Japonların zaten kendilerine has bir samuray kültürü vardı, ama böylesine bir kültüre sahip bir ülke yönetmeninin bir 'Japon Westerni' çekmesi gerçekten enteresan bir deneme.
Zaten bunun tek başına büyük bir enteresanlık taşıdığını Miike’nin hemen hemen her filminde rastladığmız absürdlüklerin dozunu çok da yüksek tutmamasından anlıyoruz. Gerçi Miike filmleriyle tanışmamış bir izleyici için de aslında absürdlük dozu normalden fazla olabilir.
Bir Miike filminden sınırları zorlayan şiddet sahneleri beklemek gayet olağandır. Ama bu filmde dozu yüksek bir şiddeti şartlar çok uygun olmasına rağmen göremiyoruz. Miike’nin olmazsa olmazı olarak bellediğimiz, bazı filmlerinin tek başına varlık sebebi olan şiddet temasının 'Miike normallerinin altında' kullanılmış olması yönetmene özgü bir şaşırtma atraksiyonu gibi duruyor.
Bu saptama üzerine 'bu filmde hiç mi şiddet yok yahu' şeklinde bir soru akla gelebilir. Şiddet elbette var ama Miike’nin sineması özelinde çok da fazla değil. Yönetmenin Ichi the Killer gibi neredeyse başka bir yan temaya meydan bırakmaksızın tamamen şiddete yönelmiş filmlerini izleyenler için bu gerçekten çok soft bir film.
Miike filmi İngilizce olarak çekmiş. Bunun mutlaka mantıklı bir açıklaması var. Ağrlıklı olarak Amerikan sinemasının üretim gerçekleştirdiği western türüne coğrafi bir müdahalede bulunmasına rağmen dil olarak sadık kalması anlaşılabilir bir tercih olarak karşılanabilir. Ama ben yine de Japonca kullanılmasının daha etkili olacağnı düşündüm. İngilizce konuşan çekik gözlü kovboylar nereden baksanız acayip bir durum.
Aslında yönetmenin 'Masters of Horror' serisi için çekip ABD’de epey ağır bulunarak seriden çıkarılan, ama İngiliz Bravo kanalı sayesinde izleyebildiğimiz 'Imprint' adlı filmini de İngilizce çektiğini hatırlayınca bu konuda esnek olduğunu daha rahat anlayabiliyoruz. O film de Takashi Miike’lik bir şiddet seremonisi vardı ve Miike filmografisine baktığmızda yönetmenin bazı filmlerinde kullandığı motifleri tekrar ettiği hissini uyandırmayacak şekilde uyguladığı bir kolajı görmüştük neredeyse. İşkencenin had safhada olması (Audition) ve karakterlerin ürkütücü groteskliği (Gozu) Miike tarafından bir tekrar olarak değil de, sıkılmadan ve yeniden izler gibi keyifle sunuluyordu.
Yani Miike kendini, popüler olması olası bir TV serisinde sinemasından bihaber olanlara anlatıyordu. Gerçi böyle bir seri zaten korku filmi meraklılarını cezbeder. Ama eminim ki TV karşısında çaba sarfetmeden bir kumanda uzaklığnda ulaşılabilecek bir ürün, Miike’yi bilmeyen ya da fazlasıyla tanımayanlara Imprint sayesinde yönetmenin tarzını ve kesinlikle kendine özgü olan o muazzam dehşet tutkusunu anlatabilirdi. Bu nedenle o filmin İngilizce çekilmesi anlaşılabilir bir durumdu.
Bu örnekten hareketle Miike’nin Düello’yu İngilizce çekme tercihi de anlaşılabilir. İngilizce ile kanıksanan bir tür olmasından başka, Japon Western olarak tanımlanacak bu icat tamamen Miike’nin bireysel tercihleri ile şekillendiği için bu tercihe de saygı duymak gerek. (Yine de kendimi 'Japonca olsaydı keşke' demekten alamıyorum!)
Düello, ne anlattığından çok nasıl anlattığyla ilgilenilmesi gereken bir film. Zaten bu tür filmlerin ne anlatacağı aşağı yukarı bellidir. Bu filmde de çatışma halinde iki çete var. Hikayenin gerisi de zaten bu cümle kadar tanıdık. İyilerin kazanacağndan, kötülerin kaybedeceğinden de her zamanki gibi eminiz.
Gerek karakterler, gerekse durumlar üzerinden ilerleyen bir mizah anlayışı var filmin. Bu anlayış en baskın görünen durum olduğundan filmin şiddet, heyecan ve aksiyon gibi önemsediği diğer faktörleri ikinci planda algılıyorsunuz. Özellikle şerif ve kendisini Shakespeare’in Makyavelist kral karakteri Henry ile özdeşletiren kişilikleri bu mizah anlayışının lokomotif öğeleri durumunda.
Gelelim Tarantino konusuna; öncelikle söyleyelim, kendisi filmde çok uzun bir şekilde yer almıyor. Ama Tarantino bir filmde oyuncu olarak varsa o işin biraz da kaliteli bir eğlence olacağnı tahmin etmek güç değil. Hostel gibi işlere yapımcı olarak el atacağına, bu tür filmlere oyuncu olarak el atsa daha iyi olur. Kaldı ki kötü oynaması bile dert edilecek bir durum değil. Çünkü canlandırdığı, olabildiğince makara yapan bir karakter. Zaten filmin prolog mahiyetindeki girişi tamamen Tarantino’ya özel yazılmış gibi. Aslında rol biraz da kendisine özel yazılmış sanki.
Bu durumu Tarantino gibi kocaman egolara sahip figürler için kazanılmış bir hak olarak görüyorum aslında. Oyuncu Tarantino filmin adı, türü, şekli ne olursa olsun sanki hep aynı kişiyi oynuyor. Elbette bu dert değil, aksine eğlenceli bir durum... Yönetmen olarak aynı filmleri çekmeyeceğini biliyoruz en azından. Bu yan sanayide ona bu 'sabit karakter özgürlüğü' tanımak onunla çalışacak bir yönetmen için çok da acayip bir ödün değil. Zaten adı Düello olan bir filmde Miike ve Tarantino gibi iki heyecan verici şahsiyetin az buçuk düeti bile ilgiye değer bir şey...