Sinemayla uğraşmak özellikle profesyonel anlamda , gerçekten zor iş.Hem yöneten hem de yönetilen açısından bir sinema ürününü oluşturabilmek , her yönden büyük bir iş.Özellikle filmi kaldırabilecek oyuncu ve yönetmen bulabilmek bu bağlamda oldukça önemli.Bu , özellikle günümüz Türk sinemasında çok fazla ihtiyaç duyulan bir etken halinde yerini alıyor... Herkes anasının karnından oyuncu ya da yönetmen doğmaz.Evet , aslında doğru bir yargıdır.Doğanlar da bellidir zaten onlar sinema açısından oldukça çok değerlendirilirler.Ama her şeyin başı eğitimdir ya , sinemada da bu çok önemli.Herkes eğitilerek rol yapabilir.Ama sadece rol yapabilir.Kamera karşısında doğal olabilmek , büründüğün karaktere istediğin şekilde yön verebilmek...Aslolan bunlardır.Her zaman söylerim ve yine söylemeden geçmeyi düşünmüyorum.’’Mayıs Sıkıntısı’’ Türk Sinemasının en sevdiğim ürünüdür.Bu filmde hiçbir profesyonel oyuncu yoktur fakat film olağanüstü derecede doğal , olağanüstü derecede samimi ve yer yer de duygusaldır.Bana göre tam bir başyapıttır.Ve özellikle taşıdığı Tarkovsky izleri de filmi çok enfes bir konuma yerleştirir... Meramıma gelecek olursak...’’Dondurmam Gaymak’’ denildi , yılın en güzel filmlerinden biri denildi ve hatta Oscar’a aday denildi.Herkes gibi benim de dikkatimi çekti ve beni sinema salonuna yöneltti.Oturdum izledim...Büyük beklentilerle gittim - Hee şunu da söylemeyeceğim : ’’Büyük beklentiyle gittiğim için hayal kırıklığına uğradım.’’ Çünkü sinema salonuna her zaman , her filme büyük beklentiyle giderim fakat kendimi de filme ne olursa olsun adapte etmeyi de bilirim. - Neticede yine her zaman dediğim gibi , piyasadaki tonla sulu filmden daha eli yüzü düzgün bir filmdi (miydi?). Filmin çıkış noktası gerçekten de güzeldi.Küçük fare , büyük dağ ile baş etmeye çalışır.Karşısında varlığını hissettirmeye çalışır.Ama ne var ki insan faktörü , hayat şartları farenin bu uğurda varlığını sürdürmesine izin vermeyecektir...Gerçekten güzel bir temele dayandırılmış ve güzel bir öz yakalanmış.Filmin bana göre belki de tek artısı bu ve aslında bir de amatör oyuncuları oynatma ’’düşüncesi’’.Sadece ’’düşüncesi’’ güzelmiş ve keşke sadece düşünce olarak kalsaymış dedirtti gerçekten.Filmin en iyi oyuncusu bile vasatı aşamamış.Normalde bu durum insanı rahatsız etmediği derecede pek de önemli değil ama öyle bir an geliyor ki sinema salonunda kendini ’’Ya bari bir cümle doğal oynansın’’ derken buluyorsun.Filmin yakaladığı düşünce ile yaptırım şekli arasındaki uçurum dağlar kadar.Film doğal olsun diye amatör oyuncular kullanılmış fakat film öyle bir hal almış ki , bir tane doğal okunan cümle yok.Kendimi bir ilkokul müsameresi izliyormuş gibi hissettim... Senaryo , özveriyle hazırlanmış buna diyecek bir sözüm yok.Mesajlar da yerli yerinde ve denge sağlanmış.Fakat iş yönetime geldiği zaman insana bunalımlar geçirtecek derecede sakat bir durum söz konusu.Özellikle dikkat ettiğim bir husus var.Biz hala küfüre veya müstehçen şeylere gülme huyumuzu bırakmamışız.Salonun nabzını ölçtüm , filmde zaten gülünecek pek sahne yok ama seyircilerin hepsi bu tip sahnelerde kahkahaya boğuldu.Eğlenceli bir film derken bu mu kastedildi anlayamadım.Eğer eğlence buysa , açarım bu türün en önemli örneklerini , onları izler izler eğlenirim.Bu yönden de tarafımdan bir eksi aldı... Filmden öyle bir izlenim edindim ki belki de filmi açıklar nitelikte.Film resmen Muğlalılar için çevrilmiş bir sünnet videosu , veyahut düğün videosu gibi hatıralık bir şey.Ne başka biri , izlerken onların konuştuğu dili tam anlamıyla anlayabiliyor ne de karakterlere tam anlamıyla adapte olabiliyor.Dediğim gibi filmin özü iyi ama ona verilmiş biçim , yön bana göre son derece kötü.Film boyunca başroldeki adamın ve bir çok oyuncunun (!) gereksiz yere , sebepsiz yere sürekli bağırışı akılda kalıyor.Genel anlamda filme bir nokta koymak gerekirse ; film , aslında içerisinde anlatılan Nasreddin Hoca fıkraları gibi fakat onun az buçuk siyaset , cinsellik ve din katılmış şekli.İki saat boyunca bir Nasreddin Hoca fıkrasını izliyormuş gibi oldum. Peki ya Oscar ? Umutlu muyuz acaba veya umutlu olmalı mıyız ? Şahsen ben , Eurovision’a katılan Sibel Tüzün’ün ’’Superstar’’ şarkısından umutlu olduğumdan daha umutlu değilim.Hatta bu filmin bizi böyle bir yarışmada temsil etmesi , kendi adıma biraz dokunuyor diyebilirim.Nuri Bilge’nin veya Demirkubuz’un en kötü filmini yolla eli kolu dolu dönsün. Sonuç olarak , iyi bir film olması umuduyla yola çıkılmış , günümüz standartlarına bakılınca kötü de olmamış , arada derede bir Muğla hatırası...The Director