<b>Dövme</b>: Derinize Sahip Çıkın!
Yazar: Orkan ŞancıDövme, en kaba biçimiyle tanımlarsak, insanların, derilerini/kendilerini çekici gösterebilmek için tercih ettiği bir çeşit süs, bir tür ifade biçimi. Aynı adı taşıyan film de, çeşitli teknik numaralarla süslü/çekici hale getirilmiş, oysa makyajının altında çok da değerli şeyler taşımayan bir yapıt. Extreme Measures (Michael Apted)’vari güzel bir sekansla başlamasına rağmen tıpkı onun gibi sonunu getiremeyen bir makyaj güzeli.
Polis akademisinden yeni mezun olan Marc ile 'kaşar' dedektif Minks, insanların derilerini, onlar canlıyken(!) yüzerek Japon yapımı dövmeleri toplayan suçluları araştırmaktadır. Dedektif Minks diğer yandan da, underground ortamlara yakınlığını bildiği Marc’tan, 2 yıldır haber alamadığı kızını bulmasını ister. Birbirlerinden bağımsız gibi görülen bu iki olay, çok trajik biçimde kesişir ve Minks üzerinde, Se7en’da Brad Pitt’in yaşadığına benzer bir şok etkisi yaratır.
Filmin Se7en’daki gibi bol bol karanlık iç çekimler ve yağmurlu sahneler içerdiğini de belirtmek gerek. Dahası Kuzuların Sessizliği’nde olduğu gibi insanların vücuduna değişik(!) bir hazla bakan bir takım insanların olduğunu anlıyor ve kahramanlarımızla birlikte film boyunca onları arıyoruz. Filmin sorunu da zaten burada. Sinema tarihinin bu iki gerilim şaheserinin açtığı yolda ilerler gibi görünmesine rağmen film, bir türlü çıkış noktasını bulamıyor, vardığı zayıf sonuçla yetinmiş görünüyor. Herşey hazır olmasına rağmen bir anlamda boş kaleye golü atamıyor.
Kahramanlarımızın karanlık odalarda delil araması sırasında odaların resmedilişindeki zayıflık, karakterlerin arasındaki mecburi diyaloglar, gizemli kadın karakterin fazlasıyla 'istekli' halleri gibi eksiklikler; polisin elindeki tabancayı ağzına doğrultarak tetiği çeken suçlunun perdede ve kahramanımızın üzerinde yarattığı şok, Dedektif Minks’in yaşadığı trajedi ve kimsenin, ölüm pahasına hakkında konuşmaya yanaşmadığı gizemli dövme avcısı gibi artı’larla fena halde çelişiyor. Afişin kötülüğü ise ayrı konu.
Film, uzun sekanslarla gizlemeye çalışsa da olay örgüsünün zayıflığı göze batıyor. Zira örgü, filmin ihtiyaç duyduğunun aksine sadece birkaç basamaktan oluşuyor. Yönetmen Robert Schwentke, yazdığı senaryoyu okurken 'bir an önce bunu çekmeliyim' diye sabırsızlanmış ve metindeki bazı eksiklikleri zenginleştirme fırsatını bu nedenle gözden kaçırmış olmalı.
Bütün bunların yanında, filmin Das Experiment (Deney)’le birlikte son yıllarda sinemalarımızda görme fırsatı bulduğumuz ilginç Alman işlerinden biri olduğunu da kabul etmek gerek. Schwentke, referans yolladığı filmlerin büyüklüğü göz önüne alınırsa cesur bir işe girişmiş, risk almış. Sonuç anlatım açısından başarılı olmasa da, sırf cesaretinden ve teknik becerisinden dolayı onu kutlamak gerek.